Giderek ısınan Doğu Akdeniz’de yaşanan askeri ve enerji savaşlarını Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıldönümünde değerlendiren CHP’li Umut Oran, iktidar bloğunu aynen 1974’te Karaoğlan Bülent Ecevit’in yaptığı gibi “yerli ve milli” tavır göstermeye çağırdı. İktidarın kutuplaştırıcı siyaset anlayışına son vermesini isteyen Umut Oran, “Kıbrıs Türkü ve Tür Milleti 1974’teki kadar hazır olmalı” uyarısında bulundu. Umut Oran, “1974 birlik ruhu yeniden tesis edilmelidir. Kıbrıs Türk’ünü ve topyekûn Türk Milleti’ni her anlamda “hazırlamak” bugünün Türkiye’sinde Atatürk’ün iki büyük eserimden biri dediği Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşmektedir. Şüphesiz ki Türk Milleti, tercihini Cumhuriyetin aydınlık ışığından yana kullanacaktır” dedi.
Geçen yılın başında Türkiye’nin KKTC’de deniz üssü kurmasının zorunlu hale geldiği uyarısında bulunan Umut Oran, “Mavi Vatanda oynanan oyunlara dikkat” diyerek bugün de sıcak gelişmelerle ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Oran, açıklamasında şunları kaydetti:
1974’ün puslu havasına benziyor
20 Temmuz 1974’teki Kıbrıs Türk Barış Harekâtından önce yaşanan gelişmelerle kıyaslandığında 20 Temmuz 2019 da Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC için büyük riskler ve tehditler barındırmaktadır. Dünyanın neredeyse tüm “güçlü donanmaları” Doğu Akdeniz’de “bayrak gösterirken”, dev petrol şirketlerinin öne sürüldüğü yeni bir “ittifaklar zinciri” kurulmaktadır.
Yaşananlar bu haliyle 1974 öncesinin puslu havasını çağrıştırmaktadır. Tıpkı o gün olduğu gibi bugün de Kıbrıs Türk’ünün hakları gasp edilmeye ve Türkiye Cumhuriyeti, Doğu Akdeniz’den kovulmaya uğraşılmaktadır. Benzer şekilde, 1974’ün piyonluğunu yapan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi, bugün de arkalarına Batılı güçleri alarak “taşeronluk rolüne” soyunmakta, Yunan ve Rum halklarının geleceğini hiçe sayarak “emperyalizmin hizmetine” girmeye talip olmaktadır.
Türkiye’nin Şansızlığı İktidar Bloğudur!
Ne yazık ki tüm bu gelişmeler olurken ve Ege’den Doğu Akdeniz’e kadar Türkiye karşıtı bir cephe oluşturulurken, mevcut iktidar bloğu, 1974’ün hükümet yetkililerinin aksine yaşanan süreci doğru analiz edememektedir. Türkiye’nin ve KKTC’nin “mavi vatandaki” hak ve çıkarlarını etkili şekilde” savunamamakta; Suriye ve Mısır’la “İhvancı bakış açısı” sebebiyle ittifak düzlemi oluşturulmadığı gibi anılan ülkeler, Türkiye karşıtı cephede birleşmektedir. Mevcut durumun 1974 şartlarından en büyük farkı da budur! O günlerde “Karaoğlan” olarak tarihe adını yazdıran Bülent Ecevit’in milli ve kararlı duruşuyla kıyaslandığında bugünkü iktidar bloğu, yaşanan sürece sadece “seyircidir”.
Tarihin Tekeri Hızla Dönerken Kutuplaştırıcı Siyaset Anlayışı “Gayri millilik” Demektir!
1974’le 2019 karşılaştırıldığında bir başka olumsuzluk, iktidar bloklarının Türk Milletine bakış açılarında görülmektedir. Mevcut iktidar, 17 yıldır yapılan sayısız hatalar ve olumsuz sonuçlar ortada olmasına rağmen hâlâ toplumu ayrıştırmaya ve kendilerinden olmayan herkesi ötekileştirmeye devam etmektedir. Oysa 1974’ün yönetici kadrosu, Türk Milletinin tamamını “milli dava” konusunda aynı noktaya çekecek kadar “birleştirici bir tavır” geliştirebilmişlerdir. İki bakış açısından birisi “milli” olduğuna göre, toplumu kutuplaştırma ve iç cepheyi ayrıştırma sonucu doğuran her türlü politik hamlenin de “gayri milli” olarak tanımlanması bir zorunluluktur.
İktidarlar Geçici, “Türkiye’nin Birliği ve Bekası” için Mücadele ise Baki Bir Görevdir!
Gelinen noktada iktidarı elinde bulunduran blok, yaşanan gelişmeleri “doğru analiz” edemese de muhalefet bloğunun görev ve sorumluluğu ortadan kalkmamaktadır. Konu; yakın gelecekte Ege Denizi’nde ve Doğu Akdeniz’de ortaya çıkabilecek “sıcak çatışma alanları” ve Türkiye’nin denizlerden “kuşatılması” olduğuna göre, muhalefet bloğunun, Türk Milletini “uyarma ve milli bilinci oluşturma” görevi vardır. Tıpkı, Bülent Ecevit’in 20 Temmuz 1974 öncesinde ve sonrasında yarattığı gibi, kamuoyunu oluşturmak ve “milli dava” için her toplum kesiminden yurttaşı “birleştirmek” açık görevimiz olmalıdır.
Muhalefetin Türk Milletinin Dikkatini Ege ve Doğu Akdeniz’e Çekmesi Gerekir
Özellikle 31 Mart ve tekrarlanan İstanbul seçimlerinden sonra “dış politikada rotası olmayan iktidar bloğunun” tamamen savrulmaya başlaması ve “kendi iç çözülüşüne odaklanması” sürecin bir başka sorunlu alanıdır. Zira devletin tüm organlarını “iktidar partisine” bağlayan anlayış, içine düştüğü çözülme ikliminden kurtulmak dışında bir önceliğe sahip görünmemektedir. ABD’nin AB’nin ve son olarak Rusya’nın; Türkiye ve KKTC’nin yasal haklarını hiçe sayarak Türkiye karşıtı açıklamalar yapması ve iktidar bloğunun gerekli tepkiyi göstermemesi yarınlar için tehlike çanlarının çok daha güçlü çalmasına sebep olmaktadır. Gelinen noktada Yunanistan’ın yanı sıra Güney Kıbrıs Rum Kesimi gibi küçücük bir devletçiğin bile Türkiye’yi tehdit edebiliyor olması acı vericidir. Zira tüm bölge ülkeleri ve küresel aktörler, mevcut iktidarın yönetimi altında Türkiye’nin “güç kaybettiğini” görmektedir. Üstelik aynı iktidar bloğu, Türk Ordusunun geleneksel kurum ve kurallarını bozacak şekilde parası olanların askerlik yapmaması için yasa çıkararak, Türk Ordusunun birden fazla cephede ve aynı anda iç cephede mücadele edebilmesi için gerekli personel sayısının altına düşmesine yol açmaktadır. İktidar, deyim yerindeyse, Türkiye’nin tüm güvenlik mimarisini bozarak, bölgede hâkim olmak isteyen ülkelerin işlerini adeta kolaylaştırmaktadır.
Ancak şartlar ne kadar ağır olursa olsun, Cumhuriyet çocuklarının vatanın birliği ve mavi vatanın bölünmezliği konusundaki farkındalığı arttırılmalı ve 1974 birlik ruhu yeniden tesis edilmelidir. Kıbrıs Türk’ünü ve topyekûn Türk Milleti’ni her anlamda “hazırlamak” bugünün Türkiye’sinde Atatürk’ün iki büyük eserimden biri dediği Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşmektedir. Şüphesiz ki Türk Milleti, tercihini Cumhuriyetin aydınlık ışığından yana kullanacaktır.