Türkiye’nin gündeminde bir Anayasa tartışması var. Dünyan’nın da gündeminde. Avrupa Birliği Anayasa’dan bahsediyor. Anayasa bir demokrasinin temelleridir. Bu temeller doğrultusunda MHP demokrasiye nasıl bakıyor, Anayasa’ya nasıl bakıyor? Dolayısıyla, bu Anayasa tartışmaları çerçevesinde demokrasiyi değerlendirdim. Şüphesiz bu tartışmalar ekseninde Anayasa’nın, yeni bir millet ve yeni bir millet oluşturmak amacıyla yapılamayacağını, mevcut olan millet ve devletin bugünkü sorunlarını çözmek için yapılacağını ifade ettim. Bu çerçevede Türk demokrasisine en büyük tehdidin etnik ve mesheplere dayalı bir millet tanımı, egemenliğin bölümü ve üniter devlet yapısının bozulması olarak gördüğümü, böyle bir zeminde Türk demokrasisinin geriye gideceğini ifade ettim. Ve böyle bir gelişmenin Türkiye’nin var oluş gayesini, amacını ortadan kaldıracağını ifade ettim. Bunun kabul edilemeyeceğini belirttim. Türk demokrasisi açısında bugün yaşadığımız bir takım sıkıntıların temelinin Anayasa’da olabileceğini ama bu Anayasa’da yer alan hususların, özellikle güçler ayrılığı dediğimiz bu güçlerin tekelleşmesinin önemli bir tehdit alanı oluşturduğunu; yasama, yürütme ve yargının sağlıklı bir şekilde çalışması, tekelleşmesini engellememiz gerektiğini; medyanın sorgulama görevini daha rahatlıkla yapabileceği bir ortamın oluşması gerektiğini ifade ettim. Bu yönlere bakıldığında maalesef Türk demokrasisi bu gelişmelerle hukuk devleti özellikle sivil toplum örgütleri, denge denetim mekanizmaları ve kalitesi açısından sorgulanabilir bir demokrasi olduğunu ifade ettim. Kaliteyi muhakan geliştirmemiz gerekiyor. Özellikle Türk politikasında kutuplaşma siyasetinin, ötekileştime siyastinin çok yanlış olduğunu ve bu siyaset ekseninde demoksainin böyle yürütülemeyeceğini ve dışlamanın, ötekileştirmenin, çatıştırmanın doğru olmadığını söyledim. Sivil toplum örgütlerinin aslında çalışmalarıyla karar vericileri yönlerdirmesi gerektiğini, etkilemesi gerektiğini ama günümüzde maalesef sivil toplum örgütlerine baskılar olduğunu söyledim. Özellikle Taksim Gezi Parkı ekseninde meydana gelen toplumsal muhalefetin büyük bir baskıyla sindirilmek istenmesini ve şiddet yoluyla marjinalize edilmesini doğru bulmadık. MHP olarak biz, demokrasinin sokakta değil, sandıkta kalitesine ulaşabileceğini belirttik çünkü maalesef Türkiye’de bir sokak ve sandık markajı oluşturulmak isteniyor. Sanki sandıkta sonuç alınamazmışta sokakta alınması gerekir gibi bir anlayış…MHP olarak, bu konuda engin tecrübemiz olduğu için de demokrasiyi muhakkak ki sandıkta çözecek bir iradeyi oluşturmamız lazım. Çünkü Türkiye’ de özellikle etnik ve mesheplere dayalı bir kutuplaşma siyasetinin daha sonra bir çatışmaya dönüşme gibi tuzaklar olabilir. Türkiye’yi bir Lübnan’a, Irak’a, Suriye’ye çevirmememiz gerekiyor. Tehlike vardır!
Türkiye’nin dış politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sonuçları itibariyle Türk dış politikasına bakıldığı zaman an yakın coğrafyamıza bakalım. Suriye, Mısır, İran ilişkilerine baktığımız zaman, Türkiye 3 yıldır merkezi Irak hükümetiyle ilişkilerini kesti ve Barzani ile ilişkileri yürütmeye alıştı. Türkiye bugün maalesef Mısır’da iç politikanın ve Suriye’deki bir iç çatışmanın tarafı haline geldi. Suriye’de bizim büyükelçimiz yok. Mısır’da yok. İsrail’le ilişkilerimiz zaten malüm…Dolayısıyla, Türk dış politikasının bu uygulamayla Türkiye’ye yönelik risk ve tehditlerin arttığını, etnik ve mesheplere dayalı bir bakış açısıyla formülüze edilmek istenen, uygulanan bir dış politikanın açıkcası Türkiye’nin iç birliğini tehdit edebileceğini ifade edeyim. Çünkü Irak’ın kuzeyinde bir bağımsız Kürt devleti oluşmasını, merkezden uzaklaşmasını sağlayan bir takım adımlar atılıyor. Suriye’nin kuzeyinde PKK, PYH oluşumu meşrulaştırılmak isteniyor. Dolayısıyla, siz dış dünyaya, etnik ve mesheplere dayalı olarak şekillenen bir dünya olarak bakarsanız netice itibariyle bumerang gibi size döner, bu durumda sizde kendi devlet ve milletinizi yeniden tanıtmlamanız gerekiyor. Bu bakımdan MHP olarak biz, milli menfaat ekeseninde dış politikaya bakılması gerektiğini, kendi menfaatlerimizi belirleyen hususunda bizim milli kimlik değerlerimiz olduğunu, milli kimlik değerlerimiz içersinde de Türk milletinin bir etnik ve mesheplere göre ayrışmamış aksine bütünleşmiş bir millet olduğunu ve bu milletinde demokrasi ekseninde geleceğe bakması gerektiğini…Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli güvenlik esasına göre kurulduğu için, bu egemenlik esasını oluşturacak milli iradeninde ancak demokrasiyle tesis edilebileceğini ifade ettik. Bu milli kimlik değerlerimize aykırı bakışlarla, ulus ötesi bakışlarla meselelere bakmanın Türkiye’nin milli menfaatlerine uygun olmadığını ifade ettik.
Irak’ta Türkiye’nin geleneksel olarak 3 kırmızı çizgisi vardı. Irak’ın siyasal bütünlüğü ki 3 yıldan bu yana
Bugün uygulanan dış politka Türkiye’nin milli menfaatlerini, milli birliğini tehdit edecek iddiaları meşrulaştırmaya yönelmektedir. Dolayısıyla, biz MHP olarak, hükümetin milli devlet ve milli kimlik esaslarını dikkate almadan yürüttüğü bir dış politikanın, Türkiye’nin açıkcası istikrarını ve menfaatlerini zedeleyeceğini ifade ediyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu çok önemli bir strateji vardır. Bir dış politika, Türkiye’nin kendi iç yapısına uygun olmalıdır. Kendi iç yapımıza uymayan bir politika Türkiye için bir tehdit oluşturur!
‘’AB, 2004 yılında ‘’Annan Planı’na evet dediğiniz zaman dünyaya bağlanaksınız’’ demişti. Bunun koskoca bir yalan olduğu ortaya çıktı.’’
Kıbrıs konusu maalesef giderek milli bir mesele olmaktan çıktı. Kıbrıs Rum kesimine bizim limanları açmakla ilgili bir açılım yaptılar bir sonuç alınmadı. Kıbrıs’ta iki egemenlik alanı vardır. İki bölge vardır. İki toprak vardır. İki halk vardır. Bunları dikkate alacak bir çözüm olması gerekir. Bu bakımdan Londra ve Zürih Anlaşmaları çerçevesinde oluşmuş garantör haklarımızdan vazgeçilmesi, egemenlik haklarından vazgeçilmesi kesinlikle kabul edilebilecek bir konu değildir…Birleşik Kıbrıs, Kıbrıs Rum kesiminin iddiasıdır. Ortaklık ayrıdır, Birleşik Kıbrıs ayrıdır. Bugün geldiğimiz bu noktada Avrupa Birliği’nin ortaya koyduğu temel yanlış özellikle Türkiye’nin üyesi olmadığı AB’ye Kıbrıs Rum kesimini almak olmuştu. Ve BM ilkeleri çerçevesinde çözülmesi gereken Kıbrıs meselesi maalesef AB kurucu ilkeleri çerçevesinde çözülmesi gibi bir insayitife sokulmuştur. Ama unutmayalım ki, AB kurucu ilkeleri çerçevesinde Kıbrıs meselesine ilişkililendirilen de hükümetin imzaladığı müzakere çerçeve belgesidir. Bunlar Türkiye’nin milli menfaatlerine uygun değildir. Avrupa Birliği çok istiyorsa Kuzay Kıbrıs Türk Cumhuriyetini’de AB’ye alsın. Dolayısıyla, bu mesele biter. Madem ki Avrupa’nın içerisinde herkes kardeş oluyorsa zaten problem de kalmaz. Neden Kıbrıs Rum kesimi AB’yi bir araç olarak kullanıyor ve kendi menfaatlerine uygun bir çözüm doğrultusunda Kıbrıs Türkleri’ni zorlamak istiyor? Unutmayalım ki, AB, 2004 yılında ‘’Annan Planı’na evet dediğiniz zaman dünyaya bağlanaksınız’’ demişti. Bunun koskoca bir yalan olduğu ortaya çıktı. AB bir hukuk devleti ise, Kopenhag Kriterleri’ni burada uygulamak ve aynı zamanda şu soruyu AB’ye sormak hakkına sahibiz, ‘’Londra-Zürih anlaşmalarına aykırı olarak Kıbrıs Rum kesimini AB’ye almak ne derece uluslararası hukuka uygundu? İkincisi, 2004 yılında Annan Planı’na evet dediğiniz takdirde AB’ye bağlanacaksınız dediniz, şu anda ambargonun devam etmesi ne derece Kopenhag Kriterleri’ne uygun? Ben bu nedenle çifte standardı uygun görmüyorum. Şurdan ilan ediyorum ki, Kıbrıs Türkleri’nin kurduları devlet ve egemenlik hakları, bölgelere dayalı bir yapılanma içerisinde bir çözüm MHP’nin hedefidi
Türk dış politikasında çok başarısız insyatifler geliştirildi. Yani ayaküstü adımlar atılıyor. Bunlar ciddi bir devlet açısından son derece sakıncalıdır. güvenlik ortadan kalkmaktadır. Başbakan gidiyor Rusya’ya, ‘’Bizi Shangay’a alın’’ diyor. Bir devletin hangi entegrasyon içinde olması gerektiği şüphesiz devletin bütün organları tarafından değerlendirilip milli bir politika olarak ortaya konması lazım. Mesele bir kulübe üye olup olmama meselesi…böyle birilerinin ayak üstü döner gibi tartışacağı konular değildir. Açıkcası Türkiye’nin onurunu zedeleyen tutumlardır.
Ermeni açılımı yapıldı. Protokoller imzalandı. Bakıldığı zaman görülmektedir ki, Azerbaycan topraklarını işgal eden bir Ermenistan’ı muhatap almak gerçekten Türkiye’nin milli menfaatlerine aykırıydı. Bununla ilgili adım attılar o da boş. İran’la bir nükler açılım yaptılar. Bundan da bir sonuç alınmadı.
MHP değişti mi yoksa MHP eski MHP mi?
MHP başkalaşmadan gelişiyor. Yeni yeni bir MHP sözkonusu değil. Neden değil? Çünkü yeni bir millet, yeni bir devlet değil. MHP’nin amacı ve hedefi milletini var ve güçlü kılmaktır. Dolayısıyla, günümğz şartlarında ve dünya konjektöründe gelişen olayla çerçevesinde MHP kendini yeniden tarif ediyor. Takdir edersiniz ki, soğuk savaş döneminin kutuplaşmış siyasetinin ortaya koyduğu ortamdaki siyaset ile bugün küreselleşmenin, millik kimlik ve milli devletler ekseninde oluşturduğu siyaset arasında ciddi farklılıklar var. Dolayısıyla, MHP olarak bu farklılıkları dikkate alarak milleti var ve güçlü kılma ilkelerine sahip çıkarak günümüzü değerlendirir. Dolayısıyla, Türkiye’nin içinde bulunduğu bu sorunlar karşısında MHP’nin söylemleri belki de yeni duyulma imkanı bulduğu için bazen ‘’Yaa böyle mi düşünüyor?’’ diye söyleniyor. Çünkü özellikle MHP olarak, milli kimlik ve demokrasi ekseninde ortaya çıkan bu sorunlar, demokrasi sorunu ve milli kimliğe yönelik sorunlar olmaya başladığı zaman kendimizi daha rahat ifade etme imkanı buluyoruz. Türkiye etnik ve ırkçılığı reddeden bir parti olarak, tamamen sosyolojik bir gerçeğe dayalı bir millet yapısı içerisinde meseleye ve insanları etnik ve mesheplere göre ayırmak ve dışlamanın doğru olmadığını olmadığına ilişkin ifadelerimiz bütün tehdiklerin artmaya başladığı anda anlam bulmaya başladı.
Aynı şekilde demokrasideki gelişmeler konusunda da MHP geçmişten itibaren hep demokrasi değerlerini ön plana getirdi ama sivil-asker gerilimleri eşiğinde tanımlanan demokrasiyi sorgularken, şimdi sivil iradenin ortaya koyduğu demokrasi anlayışını eleştirme imkanına sahip olduk. Bu da Türkiye’de ilk defa karşılanan birşeydir. Biz aynı zamanda demokrasiyi asker ve sivil ilişkileri bağlamında değerlendirmiyoruz. demokrasiyi bir bütün olarak alıyoruz. Dolayısıyla demokrasi konusunda sivil bir iradenin demokrasinin kalitesi konusunda ortaya koyduğu sorunları eleştirmenin de çok önemli olduğunu söylüyoruz. Basın özgürlüğünden tutun, kutuplaşma siyasetine, hukukun üstünlüğünden tutun, güçlerin monopolleşmesine; sivil toplum örgütlerinin susturulmasından tutun daha fazla otoriteleşmeye gitmenin demokrasinin kalitesine büyük bir tehdit olduğunu blirtiyoruz. Bu uygulamalar olunca da MHP bunları eleştirme ihtiyacı duyuyor. Eleştirince de belki MHP bunları dile getirmemiş gibi bir algı oluşuyor. O zamanlarda çok dile getiriyordu ama toplum bu kadar önemsemiyor olabilir. Gündem maddesi olmamıştı.
MHP Kürt sorununa nasıl bakıyor?
“İNSANLARIN HÜR OLMADIĞI MİLLETLER YAŞAYAMAZ!’’
Bizim temel bir düsturumuz vardır: “Milletlere istiklal, insanlara hürriyet’’.İnsanların hür olmadığı milletler yaşayamaz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: “Milli egemenliği tesisi etmek istiyorsanız, milli iradeyi hakim kılmanız lazım!’’.Milli iradeyi kılmakta ancak demokrasiyle olur. Dolayısıyla, demokrasi MHP ve milliyetçilik için son derece önemli. Demokrasiye biz etnik kimlik, hak ve menfaatler ekseninde bakmıyoruz. Demokrasiyi insanın sahip olduğu haklarla oluşturduğumuz bir milli toplum yapıları ekseninde bakıyoruz. MHP olarak milli devleti, birbirimizi anlamamızın zemini, milli kültürü de karşılıklı ilişkilerimizi tarih içinde oluşturduğumuz değerler bütünü olarak görüyoruz. Bu değerler bütününü etnik kimliklere göre ayırmak ve tanımlamak demokrasiye aykırıdır. Dolayısıyla, etnik demokrasi kabul edilemez. İnsanların sadece kimliğini dikkate alarak geliştirilen bir demokrasi demokrasi olarak adlandırılamaz. Oysa biz insanların bireysel hak ve özgürlüklerini, düşünce ifade hürriyetini, eğitim hürriyetlerini, basın özgürlüğünü ekonomik ve eğitim yönünle dikey noktayı sağlayıp sağlayamadığına bakmamız lazım. Bu bakımdan demokrasiyi ortak değerler ekseninde tamamlamamız lazım. Marjinalleşmeyi demokrasinin açıkcası bir hedefi olarak görmemek lazım.Demokrasi ortak değerler ekseninde yönetilen bir toplumdur. Bu bakımdan MHP olarak biz meseleye Kürt meselesi olarak bakmıyoruz. çünkü bu bir haksızlık olur. Kürtleri bir sorun olarak görmek demektir. Türkiye’deki sorun bölücü terörö sorunudur. Komplikasyonlar bunlardır. Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğunu iddia edersek, o zaman Anadolu’da yaşayan Kürt kökenli kardeşlerimiz ile milletimiz diğer evlatları arasında problem olması lazım. Mesafenin bozulmuş olması lazım. Bir ayrımcılık, bir ötekileştirme olması lazım. Oysa hayır, öyle olmuyor! bu kadar terör olmasına rağmen Kürt kökenli kardeşlerimizle milletimizin evlatları arasında hiçbir sorun yok. Doğu’dan batıya büyük göç olmuştur. Doğu’dan batıya göç eden insanlarımızla bir problem yaşanmamıştır. Problemin adını iyi koymak lazım…Ne enteresandır ki, Avrupa’da yaşayan Türklere ‘topluma entegre olun’ diyenler, nedense Kürt kökenli kardeşlerimizi ayrıştırmak istiyor.
MHP’nin ortak olduğu hükümet bu konuda neler yaptı?
2002’de bitmiş bir terör vardı. Türkiye’nin gerçeği buydu. Terörle mücadelesini kazanmıştı.
Peki gözaltındaki kayıplar?
Bizim dönemimizle ilgili hususlar değildir. 1994-2002 arasında biz iktidar ortağı olduk. Türkiye’nin terörle mücadelesinin önemli maliyetleri olmuştur. MHP bu dönem içerisinde tek başına iktidar olsaydı biliniz ki bu terör çok daka kısa bir süre içerisinde sosyo-ekonomik tedbirlerle daha çok çabuk çözülmüştü. 2002 yılında bitmiş bir terör ve terörle mücadelede kazanmış bir Türkiye vardı. Bu mücadeleyi de kazananlarda şehit aileleleri. Şehitlerimiz ve gazilerimiz oldu.
Ama sürekli şehit veriyorduk!
Evet, Çanakkale geçilmez! diyenlerle de gurur duyuyorduk. Çanakkale geçilir demelerini mi dememiz lazımdı? Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ‘milli devlet, üniter devlet’ asasını ve Türk bayrağını korumanın elbette şerefi olmalıdır. Ve onların koruduğu değerler vardır. Bu değerlerden vazgeçtiğiniz aman zaten şehitleri ortadan kaldırırsınız. O zaman Serv’i de bir barış anlaşması olarak sunmuşlardır. Serv’e karşı neden mücadele ettik? Şehitlerin koruduğu bazı değerler vardır. Bu değerleri korumak için insan şehit olur. Yüce dinimizde şehitliğe yüce bir mertebe vermiştir. Şehit olmasını istemiyoruz ama Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden bir terör karşısında milletimizi korumamız lazım. Devletimizi korumamız lazım.
Buradan ilan ediyorum ki, Kürt kökenli kardeşlerimizin sahip olduğu kültür değerleriyle Türk milletinin kültür değerleri arasında hiç bir fark yoktur. hiç kimse kendini kandırmasın.
Seçimlerde MHP-CHP koalisyonu olacak mı?
Seçimlerde ittifaktan bahsediyorsunuz. Mümkün değil. Öyle birşey yok. Biz ittifakımızı milletle yapacağız. Biz kendimizi CHP ya da AKP’ye göre tanımlamıyoruz ki. MHP olarak biz, CHP’nin bakış açısını da, AKP’nin politikalarını da eleştiren bir partiyiz…Bizi partilerin konumu ilgilendirmiyor. Bizim ne yapmamız gerekiyor? Yüzde 13.5 oy aldık seçimlerde. Seçmen ithal edecek halimiz yok. Bu gelişmeler karşısında ve milli devlet ekseninde duyarlı olan insanlarımızın gönüllerini kazanarak, iradelerini sandıkta MHP dönüşmesini sağlayacağız.
MHP’nin baraj altında kalmak gibi endişesi var mı?
AKP düşecek, CHP yerinde sayacak!
Hiçbir zaman böyle bir endişe taşımadık. Kaldı ki barajın ortadan kaldırılmasına yönelik politikalara da soğuk baktığımızı ifade ettik. Her ne kadar değerlendiriyorsakta…Milliyetçi Hareket Partisi yükselen bir trend. MHP olarak biz, önümüzdeki dönem içerisinde yikselen bir parti olarak ortaya çıkacağız. AKP düşecektir. CHP’de biraz düşecek ya da yerinde sayacağını tahmin ediyorum. Artık Türkiye’yi ve türk milletini düşünmek lazım…
MHP ne zaman genç bir lidere kavuşacak?
Genel başkanımız genç bir lider olarak geldi ve genç fikirlerle devam ettiriyor. Dolayısıyla, bizim amacımız ve hedefimiz genel başkanımızı başbakan yapmak. Bütün amacımız Türkiye’yi yönetmesi. Türkiye’nin doğru ve dürüst liderlere ihtiyacı vardır. Türkiye’yi kavrayan liderlere ihtiyacı vardır. Meseleye böyle bakmak gerekiyor. Sayın genel başkanımız, gönlündekileri Türkiye’ye verme imkanı bulamadı. Dolayısıyla bize düşen görev, MHP’yi iktidara taşımak olmalı.
Dersanelerin kapatılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Dersanelerin okul sisteminin yerine geçmesi kabul edilemez!
MHP bu konuda çok açık ve nettir. MHP olarak biz diyoruz ki; dersanelerin okul sisteminin yerine geçmesi kabul edilemez. O zaman ne yapmak lazım? Okul sistemini güçlendirmek lazım. Okul sistemini güçlendirerek dersanelere olan ihtiyacı azaltmayı öncelik haline getirmeliyiz. Bunun için bir sınav sistemini güçlendirmek lazım. Üniversite sınav sistemini değiştirmak lazım. Eğitimin kalitesini arttırmak lazım. Ama bunları yasaklarla yapamazsınız. Yasaklamayla olmaz. Sebepleri ortadan kaldırdığınız zaman sonuçları etkilersiniz. Sebepleri ortadan kaldırmadan sonuçları etkilemek istemek, aslında bunu merdiven altına taşımak demektir. Bu çerçeve içersinde bakıldığı zaman, bir kişini çocuğunun daha fazla eğitilmesini istemesi bir hak değilmidir. Daha fazla matematik, Türkçe, fen öğrenmesi…daha fazla okuma salonlarına gitmesini istemiyormuyuz biz? Eğitim çok önemli bir güç. Eğitilmiş insan gücü Türkiye’nin geleceğidir. Dolayısıyla insanlarımızı daha çok ve daha iyi eğitmeliyiz…Bu meseleye bir takım gruplar arasında bir pazarlık aracı olarak bakılmasını çok ahlaksız buluyorum. Çok gereksiz buluyorum. Yanlış buluyorum. Birilerini terbiye etmek için dersaneleri, eğitimi bir araç olarak kullanmak yerine, eğitimi odağa alan bir düşünce sistematiği geliştirmek lazım. Ocak ayında dersaneler kapanacaktı. Şimdi deniyor ki 2 yıl sonra kapanacak, öğrenci alacak. Böyle olmaz. önce eğitimde refomları yapmak lazım sonra diğerine bakmak lazım. Alt yapı olmadan üst yapıl kaldırmaz. Öncelikle dersanelere olan ihtiyacı ortadan kaldırmak lazım. Bu meseleye doğu ve güney doğu da özellikle okul sistemi açısında bakıldığı zaman, okul sistemini entegre eden, yardımcı olan bir takım kurumları kaldırmak, okul sistemleri ve bölgeler arasında eğitim açısında ortaya çıkacak eşitsizlikleride devam ettirmek anlamı taşır. Okuma ve etüd salonlarının kapatılmış olması, çocukların eğitim entegrasyonu dışında başka örgütlerin işleyebileceği bir alan haline getirir. Bu da çok önemli bir konudur. Bu bakımdan meseleye bir takım kişilere ya da guruplara ders vermek persfektivinden bakmak doğru değil. Bu şekilde bakmayacağız. Meseleye sadece eğitim açısından bakacağız. Eğitim odaklı bakacağız. Siyasileştirmek doğru değildir.
Türk gençlerini cemaatler mi yetiştirecek? Bu riskli değil midir?
Eğer bunlar ilgili bir tehdit varsa, devlet bunlarla ilgili önlemler alması lazım. Eğitim sisteminin entegrasyonunu sağlayan bir eğitim varsa bunu engellemeniz mümkün değil. Cemiyetleşme çok daha önemlidir bizim için. Biz cemiyetleşmeyi çok daha önemli görüyoruz. Bir takım hayri ve eğitim kurumlarının süre içerisinde yer almasını, hayri ve eğitim amaçlı adımlar atmasını bir sosyal sermaye kabul etmek lazım. Eğitim ve hayri amaçlı atılan bu adımlar başka amaçlar, başka eğitimler için kullanılıyorsa onu devletin kendisi düşünecek. Sınırlarını belirleyecek. Ama dersaneleri bir KCK’yla aynı eksene koymak mantıklı değildir.