Ülkede İslamafobinin yoğunlaştığı bu dönemde siyasiler tarafından çok seyler yazıldı, söylendi ama bana göre en çok da Ukip ‘in eski başkanı Lord Pearson’ın en son Kasım ayında Lordlar kamarasında basbakana yönellttiği suçlamalar akıllarda yer etti.
Lord Pearson hep böyle kutuplaşmayı körükleyen çıkışları ile bilinir, ancak bu sefer çizmeyi gerçekten aştı ve terorizmin kaynağının İslamiyet olduğunu, ve hatta Kuran’dan referans aldığı bazı ayetlere atıfta bulunmak kaydı ile, İslamiyet’in, insanlık icin ‘kanımızı donduracak nitelikte karanlıklar’ barındırdığını söylemekten çekinmedi.
İncil’deki ayetler
Tabi onun İslamiyet’e yönelik nefreti körükleyen, teşvik eden yorumlarına, hükümet kanadındaki Muhafazakar Partiden yanıt gecikmedi. Muhafazakar Barones Warsi, Parson’un bu sefer yobazlık sınırlarını da aşan yaklaşımına, Lordlar Kamarasındaki konuşması ile, Amerikan West Wing dizisinden kareleri referans göstererek son derece isabetli bir yanıt vermiştir.
Sözkonusu dizide Amerikan başkanı, koyu Hristiyan olan bir radyo sunucusunun eşcinselliği ‘iğrenç’ olarak nitelendirmesine tepki gösterince, sunucu bunun kendi yorumu değil İncil’deki ayetlerin yorumu olduğunu söyler.
Bunun üzerine başkan kendisine yine İncil’deki ayetlere atıfta bulunarak, günümüzde kabul edilmesi mümkün olmayan bir çok ‘emirleri’ sıralar. Barones Warsi böylesine net bir mukayeseyle, hangi kutsal kitap olursa olsun, ayetlerin manipüleye açık olduğunun ve her türlü fesata dinin alet edilebileceğinin altını çiziyor.
İnançlı bir insan olarak, ben de, her ne kadar da İslami değerleri anlamak için Kuran’ daki ayetleri bilmek gerektiğini düşünsem de, bunun yeterli olmadığına inanıyorum. Aynı zamanda bu ayetlerin hangi kontekste, ne şartlar bağlamında olduğunu da anlamaya çalışmak gerekir.
Kuran’ın ve tabi ki tüm diğer kutsal kitapların doğru yorumlanabilmesi ancak iyi bir de tarih bilgisi ile mümkün olabilir. Kalıplaştırılmış ve konteksten yoksun literalism, sadece İslamiyet için değil tüm dinler için felaket habercisidir.
Ortodox Yahudiler
Bir an için Ortodox Yahudileri’ni ele alalım, Tevrat’ın Batı Şeria’nın onlara ait olduğunu adeta bir ‘koçan’ gibi, emrettiğini iddia ediyorlar. Peki ya Vedik te kendilerine emredilen kast sistemine tapan Hindu’lara ne demeli? Bugüne kadar birçok tarihçi ve akademisyen, tüm ana dinlerin, literalism, puritanizm ve aşırı tutuculuğun etkisi altında zehirlendiğini savunmuşlardır. Ama hepsinden çok, İslamiyet’in buna daha da maruz kaldığını inkar edemeyiz.
Wahabi meshebi
Müslümanlar, diğer inananlara oranla, Kutsal Kitapları Kuran’ın bu ‘yobaz’ yorumlamamaları ile daha da fazla karşıkarşıyalar. Ancak şu da bir gerçektir ki bunu yapan kesim, Müslümanlık alemi içerisinde azınlıktadırlar. Örneğin, Pakistan, İran ve özellikle Suudi Arabistan’daki İslamiyetin Wahabi meshebinin temsilcileri. İşte inançlarını yaygınlaştırmak için milyonlarca (milyarlar ?) dolar harcayan, bu azınlık kesim, Kuran’ın böyle algılanılmasını adeta körüklüyor. Ancak, Müslüman çoğunluklu bir Suudi Arabistan, Müslümanların çoğunluğunu temsil etmez.
Tek tip İslam
Şüphesiz her iki tarafta da hem İslamafobilar hem de aşırı İslamcılar, Kuran’ın literal yorumlanmasının eşit oranda sorumlularıdır. Şiddeti tetikleyen aşırıcı Osama Bin Laden gibiler, aslında ‘yeni atheisler’ ve aşırı sağcı yobazlar ile aynı çizgidedirler. Çünkü bunlar monolitik, sadece tek tip İslamı ve şiddeti , despotluğu, cinsel eşitsizliği tetikleyen, teşvik eden İslamı savunmaktadırlar. Bu iki uç kesimin arasında sıkışıp kalmış bir de dünyadaki çoğunluk Müslümanlar var ki bunlar kamuoyu araştırmalarından edinilen bilgiye göre, sadece kendi halinde, işinde gücünde, ailesine, toplumuna ve insanlığa faydalı olmak gayreti içinde bir yaşam sürdürmek istemektedirler.
Çevremdeki bir çok müslüman, Kuran’ın literal, herhangi bir değişikliğe uğramamış Allah’dan olduğuna inanmakla beraber, kulun kula hükmettiği bir yorumlamayı ve azınlık bir kesimin sadece kendilerinin Kuran’a dair yorumlarının son söz olduğunu iddia edenleri, dini istismar ile bağdaştırmaktadırlar.
Tarih boyunca, İslamiyet’in tasfirleri farklılıklar göstermiştir ve bu İslamiyetteki pluralizmi-coğulculuğu ve düşünsel zenginliği, kınamak veya inkar etmek yerine gerçekten de sahiplenmeliyiz.
Literalism’in dışına çıkmak bir nimettir çünkü yazılanaları belli bir esneklik ile değişen zamanın şartlarına göre yorumlayıp uyarlamak daha anlamlı kılacaktır. Aynı zamanda bu, yorumlayan için ağır bir yüktür de çünkü yorumlayanın text’e getirdiği normatif değerler ile ilgili sorumluluk alması gerekmektedir.
Text’in anlamı okuyanın değerleri oranında dır. Eğer okuyan hoşgörüsüz, nefret dolu ve baskıcı ise text ‘in yorumlaması da böyle olacaktır ve Kuran, İslamiyet, kendi hoşgörüsüzlüklerini, nefret dolu yaklaşımlarını, Kurana yansıtmaya çalışan azınlığın aşırıcılıklarından dolayı, yargılanamaz.
Avrupa Gazetesi Yazarı Tuğçe UZ'un yazısını okumak için tıklayınız