Öne Çıkanlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Avrupa Birliği İngiltere Türk Toplumu Futbol Federasyonu İsmet Yorgancılar kimdir Anak Krakatau Birleşik Krallık Fitch Avrupa Ekonomisi Strazburgda Limehouse Libraryde

Bu haber kez okundu.

Gençlerin Yeni Aktivizm Biçimleri, Sivil Toplum Kuruluşları ve Yeni Toplumsal Hareketler Aktivizmi

Gençlerin Yeni Aktivizm Biçimleri, Sivil Toplum Kuruluşları ve Yeni Toplumsal Hareketler Aktivizmi. Yazar: Duygu Güner, Koç Üniversitesi Sosyal Etki Forumu, Proje Uzmanı  Tarih: Ağu 15, 2014   Yeni Yazı, Araştırma Metinleri. Politik katılım kamusal tartışma içinde bir konum alma edimidir ve mobilizasyon arzusunu ifade eder. Söz konusu olan maddi bir çıkarı veya bir amacı savunma ve talep etme mantığı içinde gelişen “birlikte eylemektir”.Yeni aktivizm biçimleri arasında yer alan Yeni Toplumsal Hareketler (YTH) Aktivizmi ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK) aktivizmi günümüzde gençlerin yöneldiği “deneysel”, somut, hedef odaklı politik katılım mekanizmalarını oluşturmaktadır. STK aktivizmi, siyasi kamusal alandaki reformlara odaklı, tek bir mesele çerçevesinde örgütlenmiş, organize, merkezi ve koalisyonlar üzerine kurulu kampanyalar yürüten politik bir ağ içinde gerçekleşen politik bir aktivizmi ifade eder. Tersine Yeni Toplumsal Hareketler, gevşek bir militan ağına sahip, kendi kendine örgütlenen, iletişim teknolojileri kullanan, birden fazla meseleyi sahiplenen, farklı amaçlara sahip siyasi örgütlenmeler olarak tanımlanır. Farklı özelliklere sahip olan bu iki aktivizmden STK aktivizminin Türkiye’deki kısa tarihine baktığımızda 2000’lerin başından beri geliştiği görülür. STK’ların pek çok nedene bağlı olarak gelişmesi, çoğalması ve itibar kazanması gençleri farklı bir sosyopolitik angajmanda var olmaya yöneltmiştir. 2013 yılının Mayıs ayının sonuyla birlikte katılımın yüksek olduğu Gezi Parkı eylemleri Türkiye’nin sivil toplum tarihi açısından önemli bir dönüm noktası olacağının sinyallerini vermiştir. Gezi eylemlerine katılanların büyük çoğunluğu gençlerden oluşmaktadır. Gezi eylemlerinin kısa tarihinde YTH aktivizm biçiminin birçok özelliğini taşıdığını görebiliriz. Aynı dönemde politik arenadaki gerginlik ise STK’ların devletle ve onu yöneten iktidarla ilişkilerini zedelememeye başlamış, bu durum STK’ların temkinli bir tavır benimsemelerine neden olmuştur.  Mayıs 2013’ten beri süregelen toplumsal hareketler içerisinde STK’ların eylem sahnesindeki yokluğunun, gençleri yeni toplumsal hareketlere veya yeni oluşumlara yöneltirken, politik katılım biçimleri meseleler üzerine uzun vadeli çözümler sunan yapılar kuracak şekilde değişmeye başlamıştır.

 

Giriş

 

Bu yazıda öncelikle politik katılım biçimlerinden Yeni Toplumsal Hareketler ve Sivil Toplum Kuruluşlarının[1]  hangi yönleriyle yeni aktivizm biçimi olarak kabul edildiği ve gençlerin bu farklı politik katılım biçimlerinden beklentileri ele alınacaktır. Ardından Türkiye’deki Sivil Toplum Kuruluşlarının ülke tarihindeki gelişimi ve gönüllü gençlerin toplumsal sorunlara çözüm arayışlarındaki rolüne değinilecektir. Yazıda son olarak Mayıs 2013 ile birlikte başlayan toplumsal hareketlerin karşısında Sivil Toplum Kuruluşlarının diğer farklı sivil toplum öğelerine[2] nazaran geç kalan tepkilerinin nedenleri sorgulanacaktır.

 

Gençlerin Yeni Aktivizm Biçimleri: Sivil Toplum Kuruluşları ve Yeni Toplumsal Hareketler Aktivizmi

 

Yeni aktivizm biçimlerini anlamak için politik katılımın ne olduğunu iyi anlamak gerekir. Politik katılım temel olarak daha az yoğun eylemliliklerden (oy vermek) daha yoğun eylemliliklere (siyasi bir örgüt militanı olmak) kadar uzanan, geniş bir yelpazeyi kapsar (Schildkraut, 2005: 286). Politik katılım veya angajman, mobilizasyon arzusunu ifade eder. Burada söz konusu olan maddi bir çıkarı veya bir amacı savunma ve talep etme mantığı içinde gelişen “birlikte eylemektir”. Öyleyse politik katılım kamusal tartışma içinde bir konum alma edimidir ve bu açıdan bireyleri kendilerinin ve diğerlerinin gözünde sınıflandıran bir kimlik boyutu taşır (Neveu, 2011).

 

Günümüzde, parlamenter rejimin ve temsili demokrasinin meşruluk krizi, işçi hareketi gibi sınıf temelli toplumsal hareketlerin popülerliğini yitirmesi, geleneksel siyasetin kirlenmesi gibi etmenlerin etkisiyle özellikle gençler için iki çeşit politik katılımın varlığından söz etmek mümkündür. Bunun ilki geleneksel toplumsal hareketleri içine alan klasik politik katılım, ikincisi ise Sivil Toplum (STK) ve Yeni Toplumsal Hareketler (YTH) aktivizm biçimlerini içine alan protestocu politik katılım ve/veya günümüzdeki daha popüler ifadesiyle “yeni aktivizm biçimleri”dir (Galland, 2011: 198).

 

Yeni aktivizm biçimlerinin iki ana arterini oluşturan STK aktivizmi ile YTH aktivizmi sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Lance Bennett’in çalışması STK aktivizmi ile YTH aktivizmini birbirinden ayırmıştır. STK aktivizmi, siyasi kamusal alandaki reformlara odaklı, tek bir mesele çerçevesinde örgütlenmiş, organize, merkezi ve koalisyonlar üzerine kurulu kampanyalar yürüten politik bir ağ içinde gerçekleşen politik bir aktivizmi ifade eder. Tersine Yeni Toplumsal Hareketler, gevşek bir militan ağına sahip, kendi kendine örgütlenen, iletişim teknolojileri kullanan, birden fazla meseleyi sahiplenen, farklı amaçlara sahip siyasi örgütlenmeler olarak tanımlanır. Günümüzde, her iki tür aktivizm biçimi de sosyologlara göre hiyerarşik olmayan, adem-i merkeziyetçi, katılımcı bir niteliğe sahiptirler ve post materyalist değerler üzerine bina olurlar (Bennett, 2005:203).

 

Dünyada YTH ve STK aktivizmlerinin gelişimi, geleneksel toplumsal hareketlerin aktörlerin taleplerini karşılayamadığı, siyasi taleplerin bilinen siyaset düzleminden dışarı taştığı dönemde ortaya çıkmıştır. Bu hareketlerin başlıca ortaya çıkış nedenleri arasında İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya siyaseti, 1968 kuşağı ve talepleri, Doğu Bloku ve Sovyetler Birliği’nin dağılması, işçi hareketinin zayıflaması ve bunu takip eden neoliberal politikalar ile küreselleşmeyi saymak mümkündür (Neveu, 2011). YTH ve STK aktivizmlerinin gelişimi aynı zamanda yeni bir yurttaşlık modelinin doğmasına neden olmuştur.

 

Ortaya çıkan yeni yurttaşlık modeli, gençlerin siyasi angajmanında önemli rol oynamıştır. Özellikle 1990’lı yıllar sonrasında gençlerin siyasi angajmanının dünyada genel olarak bu iki tür aktivizm etrafında şekillendiği araştırmacılar tarafından ortaya koyulmuştur (Galland, 2011). Amerikalı araştırmacılar, siyasi partilere bağlılıkla gelişen politik angajmandan uzaklaşmanın sadece gençlere ait bir durum olmadığını, kuşaklar ile gelişen kültürel ve tarihsel bir değişim olduğunu ortaya çıkarmışlardır (Galland, 2011;200). 1978 döneminden bugüne kadar, siyasi parti partizan kimliği, siyasi partilere karşı oluşan soğuklukla düşüşe geçmiştir. Gençlerin siyasetten uzaklaşması, politikanın reddi değil, politik örgütlenme biçimlerindeki değişmenin bir göstergesi olarak yorumlanmıştır (Drouin, 1995). Galland (2011:198), Avrupa’da gençlerin seçimlere katılımının azaldığı, geleneksel siyasetten neredeyse uzaklaştıklarını saptamıştır.Aynı şekilde Beck ve Beck-Gernsheim (2003:159) “aktif bir apolitik genç kuşak” adlandırmasıyla gençlerin ölmüş geleneksel siyaset gibi kurumlara katılmayarak onu etkisizleştirdikleri ve yeni katılım mekanizmalarını hayata geçirdiklerini belirtirler.

 

Diğer bir deyişle, gençlerin politik katılımı, partizan ve sendikal kadrolardan kaçan, daha « deneysel » ve somut, hedef odaklı hareketlere yönelmiştir (Galland, 2011 ve Muxel, 1992). Anne Muxel’in (2011: 200) de tespit ettiği gibi bugünün gençleri politik angajmanlarında daha az normatif bir bakış açısı benimser ve daha fazla ifadeye yer vermektedir. Gençler kurumsallaşmış organizasyonları aşan, bireyselleşmiş ama birlikte karşı duruş sergilemektedirler.

 

Sosyologlar, ideolojik açıdan klasik sağ-sol ayrımının ötesinde ekolojistler, savaş karşıtları, anti-otoriterler, anti-kapitalistler ve yeni anarşist hareketler gibi hareketlerin yanı sıra islamofobi, yabancı düşmanlığı, yeni muhafazakarlık biçimleri, yeni etnik ve dinsel kimlik temelli hareketlerin Avrupa gençliği içinde çokça taraftar bulduğunu göstermişlerdir (Faulks. 1999: 87-103 ve Bréchon, 2001). Yeni siyasi aktivizm biçimlerinin gençler arasında yaygınlaştığı görülmektedir. Klasik siyasi angajmanların ötesinde, herhangi bir örgüte mensup olmaksızın belirli bir olayı protesto etmek için bir araya gelen gençler internetin de kendilerine sağladığı olanaklarla uluslararası düzeyde yatay bir biçimde organize olabilmektedirler. “Proje bazında angajman” unsuru, sınırlanmış amaçlar çerçevesinde noktasal mobilizasyonu öne çıkarmaya yaramaktadır. Melucci’ye göre (1995: 41-63) bu tür aktivizm biçimlerinde “eylem, belirli/ özgül ve parçalı düzeyde olsa da, eylemin aktörleri global düzlemde karşılıklı bağımlılık ve etkileşimi içerisindedirler ve bunun son derecede farkındadırlar”.

 

Türkiye’de Sivil Toplumun Gelişimi ve Gençlerin Örgütlenme Biçimi

 

Türkiye’nin siyasi mirası sivil toplumun ve örgütlenme kültürünün gelişmesini ve olgunlaşmasını etkileyen en önemli unsurlardan biridir. 1980’e kadar, Türkiye’de siyasi angajmanı yüksek, genç ve kalabalık bir kitle varken, 1980 askeri darbesini izleyen dönemde gençlerin siyasi katılımı durma noktasına gelmiştir. 1982 Anayasası’nın ve Dernekler Kanunu’nun getirdiği kısıtlamalar sonucunda, 80’li yıllar boyunca toplumun tüm kesimlerinde sivil örgütlenme de durağanlaşmıştır (Aslandaş, 1995: 3003-316). 1980 darbesi sürecinde örgütlü gençlerin cezalandırıldığına tanık olan veya örgütlülükleri bizzat cezalandırılanlar arasından pek çoğu,  bir sonraki nesle aktif örgütlü bir yaşamı tabulaştırmışlardır. Yapılan pek çok araştırmada, ebeveynlerin kendi çocuklarının hayatlarını korumak amacıyla siyasi bilgi birikimlerini ve hatta mücadelelerinin anılarını dahi paylaşmamayı tercih ettikleri ortaya çıkmıştır (Lüküslü, 2013; Fırat, 2011).

 

1990’lı yıllarda gelişmeye başlayan sivil toplum örgütlenmeleri, 2000 yılından sonraki dönemde büyük ivme kazanmıştır. Birleşmiş Milletler gibi ulusötesi kurum ve kuruluşlar, dünyada küreselleşen ve kronikleşen sorunların çözümünde yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ile çok paydaşlı hareket etmenin önemini anlamış, bu paralelde 1992’de Rio’da alınan kararlar (Gündem 21) Türkiye’de sivil toplumun gelişmesini etkilemiştir. Sivil toplum örgütlenmesi konusunda ülke nüfusunun büyük bir kesimini harekete geçiren 1999 Marmara ve Kaynaşlı depremleri önem taşımaktadır. Arama-kurtarma çalışmaları ve yardım derneklerinin örgütlülüğü, sivil topluma olan ilgi ve güveni artırmıştır (İçduygu, Meydanoğlu, Sert, 2011: 58). Ayrıca çözülemeyen Kürt sorununu sivil toplum alanında ve/veya girişimleriyle çözme arayışlarının daha etkin hale gelmesi, 1996 yılında İstanbul’da gerçekleşen İnsan Yerleşmeleri üzerine Birleşmiş Milletler Habitat II Konferansı’nda alınan kararların sivil toplumun rolüne yaptığı vurgu, Türkiye’de sivil toplumun ileriki yıllarda göreceği ilginin ilk sinyallerini vermiştir (İçduygu vd., 2011).

 

Tüm bu olayların yanı sıra, Avrupa Birliği üyeliğine aday Türkiye’nin 2005 yılından itibaren üyelik müzakerelerine başlaması ve üyelik için gerekli olan Kopenhag kriterlerini yerine getirebilmek için gerçekleştirilen bir dizi hukuki –özellikle de anayasal– değişiklik, sivil toplum örgütlenmelerinin gelişimi açısından görece daha uygun bir demokratik ortam sağlamıştır (İçduygu vd., 2011).

 

Öte yandan, aynı dönemde sivil toplum kuruluşları, uluslararası hibeler ve fonlar ile desteklenmişlerdir. Başta Avrupa Birliği olmak üzere, çeşitli uluslararası vakıfların da hibeleri bu dönemde birçok sivil toplum kuruluşunun projelerini fonlamıştır. Ayrıca bir süredir pek çok ülkede popülerleşen şirketlerin sosyal sorumluluk projelerine ve özellikle sivil toplum kuruluşlarının etkinlik ve projelerine ayırdığı bütçeler hızla artmıştır. 2000’li yıllardan günümüze yaşanan süreç, sivil alanın geliştiği ve verilen desteğin artmasıyla STK alanının oluştuğu yıllardır. Örneğin, derneklere ve sivil toplum kuruluşlarına verilen hibe ve fonların artmasıyla farklı konularda uzmanlıkları olan dernekler ve vakıflar hizmet veya savunuculuk ekseninde projeler yapmıştır. Kimi kurumlar çalışmalarını devletin politikalarını doğrudan etkilemek için savunuculuk faaliyetinde bulunmuş, kimisi ise devlete başarılı projelerini model olarak sunmuştur. Öte yandan hizmet götürülen yerlerde de bir değişim yaşanmış, STK lar etkilerini genişletmiştir. Uzmanlaşmayla birlikte STK’lar kurumsallaşmaya başlamış ve ülke genelinde STK’ların sayısında artış yaşanmıştır (Dernekler Dairesi Başkanlığı, 2014).

 

STK’ların söz konusu bu gelişim sürecine elbette toplumun desteğinin de eklendiğini belirtmek önemli olacaktır. Türkiye’de STK’ların çok büyük bir çoğunluğu dernek veya vakıf statüsünde faaliyet göstermektedir. Bu kurumların en önemli ve sürekli kaynakları ise gönüllülerdir. Ekonomik dengeye bağlı artan veya azalan bağışlar, uluslararası kurumların politikaları ile şekillenen hibeler ve fonlar STK’ları maddi açıdan zor duruma sokar ve faaliyet alanını maddi alana bağlı kılar. Oysa Türkiye’de Gönüllülük Raporu’na göre (2013) gönüllü desteği, iyi yönetildiği taktirde, kurumun maddi yetersizliklerinden en az etkilenebilecek ve toplumsal yararın gerçekleşmesi için faaliyetleri sürdürmeye çalışacak tek destektir. Bunun farkında olan pek çok STK gönüllülerin desteğini almak için ayrıca çalışmalar sürdürürler.

 

STK’lara katılan gönüllülerin demografik özellikleri konusunda elimizdeki veriler son derece yetersizdir. STK’larda gönüllülük yapanların önemli bir bölümünü gençlerin oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu konudaki kaynakların kısıtlı olmasına rağmen, 2013 yılında BM Gönüllülük Programı tarafından yayımlanan Türkiye Gönüllülük Raporu ve TEGV (Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı), TOG (Toplum Gönüllüleri Vakfı), TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı), Greenpeace gibi hem bütçesel hem de etkinlik anlamında büyük ölçekte çalışan STK’ların gönüllülerini incelediğimizde gençlerin çoğunlukta olduğu gözlemlenmektedir (Greenpace Akdeniz, 2014). Yukarıda bahsettiğimiz gibi parlamenter sistemin ve siyasi partilerin dışında kalan örgütlenmelerin giderek ön plana çıkması, gençler arasında işsizlik oranın yüksek olmasına bağlı olarak artan endişe ile özellikle üniversite gençlerinin gönüllü faaliyetlerine ayrılacak zamanın ve ilginin artması, STK’ların pek çok nedene bağlı olarak gelişmesi, çoğalması ve itibar kazanması gençleri farklı bir sosyopolitik angajmanda var olmaya yöneltmiştir (Türkiye’de Gençlerin Katılımı Araştırması, 2013: 43-53). Ayrıca gençlerin, sosyal medya ve kitle iletişim araçlarını kolaylıkla kullanabilmesi ve değişen dünya düzenine hızla ayak uydurabilmesi, gençliğin sivil örgütlenmeler hakkında bilgi sahibi olmasını ve hem bu örgütlere aktif katılımını hem de toplumsal hareketlerin bir parçası olmalarını olumlu yönde etkilemiştir.

 

Türkiye’de sayıları artan, farklı sosyal müdahale türlerinde[3] uzmanlaşmış çeşitli sivil toplum kuruluşlarının sayısı gün geçtikçe artmaktadır (İçduygu vd., 2011). Her ne kadar Türkiye gençliğinin sivil topluma katılımı Avrupa’daki nüfus yüzdeleri ile karşılaştırıldığında çok düşük olsa da (Yentürk vd., 2008) Türkiye’nin demokrasi ve toplumsal kalkınma geçmişinde son yıllarda STK aktivizmi dikkate değer bir ivme göstermektedir. Gençler, gönüllülük yoluyla toplumsal sorunlara çözüm sunan projelerde yer alarak değişimin bizzat içinde rol almayı istemektedirler (Türkiye’de Gençlerin Katılımı Araştırması, 2013: 50)[4].

 

Mayıs 2013’ten Bu Yana Türkiye’de STK Aktivizmi ve YTH Aktivizmi

 

Lance Bennett’in yukarıda bahsi geçen STK aktivizmi tanımında olduğu gibi “siyasi kamusal alandaki reformlara odaklı, tek bir mesele çerçevesinde örgütlenmiş, organize, merkezi ve koalisyonlar üzerine kurulu kampanyalar yürüten politik bir ağ içinde gerçekleşen politik aktivizm”in özneleri olan STK’lar ancak devlet kurumlarıyla işbirliği çerçevesinde çalışabilirler. Sivil Toplum kuruluşları devletin çeşitli kurumlarıyla işbirliği yaparak hareket eden bir yapıya sahiptir. Eğer devlet bu kurumlarla işbirliği yapmazsa, iktidar bu kurumlar üzerindeki denetimini arttırırsa, toplumun refahı yerine devlet kurumlarının veya iktidar politikalarının itibarını düşünürse ve sivil toplumu bizzat kendi eliyle şekillendirmeye çalışırsa, STK’ların tanıma uygun varlığından söz edilemez.

 

Demokrasinin garantörlerinden biri olarak kabul edebileceğimiz sivil toplum kuruluşlarının demokrasi sekteye uğradıkça sarsılmaları doğaldır. Türkiye’nin sansürün ve toplumsal hareketlere karşı baskının arttığı bir dönemden geçtiği söylenebilir. 2013 yılının Mayıs ayının sonuyla birlikte katılımın yüksek olduğu Gezi Parkı eylemleri ile görünür olan ve Türkiye’de baskıcı ortama karşı bir tepki olarak doğduğunu vurgulayan demokrasi arayışının çok yoğun bir şekilde sürdüğü gözlemlenmektedir (Bilgiç, Kafkaslı, 2013)[5]. Eylemlerin Türkiye’nin onlarca kentine yayılmış olması, bu eylemlerin partiler üstü bir konuma yerleşmesi, sivil toplumun kamusal alanları kullanma talepleri ve mahalli dayanışma ağlarının kurulması 1980 darbesinden sonra Türkiye’nin sivil toplum tarihi açısından önemli politik katılım göstergeleri olarak değerlendirilebilecektir. Gezi eylemlerine katılanların büyük çoğunluğu gençlerden oluşmaktadır. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin öğretim görevlilerin 3-4 Haziran 2013 tarihinde yayınladıkları online anketin sonuçlarına göre protestolara katılan 3008 kişinin %3.5’i 18 yaş ve altındayken, % 53.6’sı 19-30 yaş, %15.9’u ise 31-35 yaş aralığında olduğu saptanmıştır. Farklı siyasi ve sosyal geçmişten gençleri, önceden herhangi bir eyleme katılmamış veya siyasi hayatta aktif olan gençleri, ortak bir platformda buluşturan bir eylemlilik ve örgütlülük modeli söz konusu olmuştur (Bilgiç, Kafkaslı, 2013: 13-15).

 

Bu noktada Gezi olaylarını bir toplumsal hareket olarak anlamak adına toplumsal hareket kavramının özelliklerine değinen Erik Neveu’ye yeniden bakalım (2011: 6): Bir toplumsal harekete katılan bireyler, harekete topluca – kolektif olarak- dahil olarak « bilinçli bir proje çerçevesinde birlikte hareket etmektedir. » Talep edilen toplumsal veya siyasi değişiklik uğruna « harekete geçilmiş olması » bu hareketlerin ana fikrini oluşturur. Toplumsal hareketler kendi içinde çokça değişiklik gösterse de, bu hareketlerin tamamı karmaşık toplumsal olaylara bağlı olarak doğmaktadır (Neveu, 2011: 9). Ayrıca belirtmek gerekir ki, kolektif hareketler birer taklit olgusu değildir; daima, bireylerin bünyesinde önceden var olan inanç, tatminsizlik ve isteklerin örtüşmesiyle ortaya çıkmaktadır (Neveu, 2011: 40).

 

Toplumsal hareketlerin katılımcıları belirli bir kaygı sonucunda bir araya gelir. Bilinçli olarak oluşturulmuş bir toplu hareket söz konusudur. Ortaya çıkan hareket, bir talep, bir maddi ya da manevi bir çıkarın savunulması veya bir dava etrafında şekillenebilmektedir. Herbert Blumer’e göre, bir dava etrafında şekillenen bu toplu ifade biçimi, « yeni bir yaşam düzeni yaratmayı hedefleyen kuruluşlar » oluşmasına neden olmaktadır (Neveu, 2011: 11). Bu yeni yaşam düzeni, derin değişiklikler amaçlayabildiği gibi, yalnızca dayatılan veya önerilen bazı değişikliklere karşı çıkmak çerçevesine oturmuş da olabilir.

 

Son olarak YTH’nin tanımını ve katılım şeklini hatırlayacak olursak – gevşek bir militan ağına sahip, kendi kendine örgütlenen, iletişim teknolojileri kullanan, birden fazla meseleyi sahiplenen, farklı amaçlara sahip siyasi örgütlenmeler–, Türkiye’nin son bir senelik toplumsal hareketlerinin YTH aktivizm biçimine büyük ölçüde uyduğunu görebiliriz.

 

Toplumsal hareketliliğin Mayıs 2013’ten bu yana arttığı Türkiye’de STK’ların gelişmeler karşısında hızlıca konum alamadığını söylemek mümkündür. Oysa YTH’ler kendilerini görece daha hızlı ve organik biçimde yeni gelişmelere göre konumlandırmışlardır. Örneğin, çevre hareketini farklı kanatlarından örgütler, LGBTI hareket,  feminist hareket, sınıf hareketi, meslek odaları eylemlerle başlayan süreçte taraf olmaktan ve duruşlarını dile getirmekten çekinmemişler, eylemlerin sözcüleri arasında yer almışlardır. Hatta bu tip sivil grup ve oluşumlardan birçoğu eylem sırasında kitlelerin temsiliyetini üstlenmiş ve Başbakan ile görüşmelerde bulunmuştur. Pek çoğu hızlıca örgütlenip eylemler karşısında duruşunu ortak basın açıklaması, web sitelerine duyuru vb yollarla sergilemiştir. Oysa, aynı eylemler ve süreç sırasında STK’lar daha temkinli bir tavır benimsemeyi tercih etmiştir. Gündemdeki hızlı değişim karşısında konum almakta ve duruma ayak uydurmakta da zorlandıkları görülmüştür. Antidemokratik uygulamalardan endişe duyduklarını açıklayan STK’lar bu açıklamaları ancak gündeminden gerisinden gelerek, pek çok oluşum ve hareketten daha geç ve ihtiyatlı bir dil kullanarak yaptılar. Örneğin gençlik çalışmaları konusunda uzmanlaşmış ve pek çok gençlik araştırmasına imza atmış Toplum Gönüllüleri Vakfı, eylemlerin üzerinden 10 gün sonra websitesine eylemlerden endişelerini bildiren bir yazı koymuştur. Bunun nedenlerini araştırmak sivil toplum araştırmalarına önemli bir katkı sunacaktır. Ancak en önemli nedenlerinden birinin STK’ların varoluşsal nedenlerinden kaynaklandığını varsaymak mümkündür: Faaliyetlerinin ve tüzel kişiliklerinin devlet organlarına bağımlılığı arttıkça (denetimler, STK’lar aleyhine kullanılabilecek hukuki açıklıklar, faaliyetler için gerekli izinler, vb.) sivil toplum kuruluşlarını devletle ve onu yöneten iktidarla ilişkilerini zedelememeye yöneltmektedir. Bu duruma ana sponsoru Garanti Bankası olan Öğretmen Akademisi Vakfı’nın faaliyetlerini durdurmasına yol açacak Milli Eğitim Bakanlığı’nın vakıfla protokolünü tek taraflı olarak fes etmesi örnek olarak gösterilebilir (Eğitim 2014; Öğretmen, 2014).

 

Mayıs 2013’ten beri süregelen toplumsal hareketler içerisinde STK’ların eylem sahnesindeki yokluğunun, gençleri yeni toplumsal hareketlere veya yeni oluşumlara yönelttiği söylenebilir. Öte yandan Gezi eylemleri ve sonrasında devam eden forumlar ve birçok farklı platformda gençlerin örgütlenmeyi, organize olmayı da öğrendiğinin altı çizilmelidir. Politik katılımın yükselmesi, birçok yeni STK kurulmasını da cesaretlendirmiştir. Kimi grupların YTH’lerin dağınık, anlık eylem biçimlerinden farklı, pek çok meseleyi sahiplenmek yerine sınırlı meseleler üzerine uzun vadeli çözümler sunan yapılar kurmaya yöneldiği gözlemlenmiştir. Bunun en büyük örneklerinden biri Mart 2014 yerel seçimlerinde büyük şehirlerdeki oy sandıklarında usulsüzlük yapılmasını engellemeye yönelik olarak bir araya gelen ve başlangıçta 150, seçim günü ise 29000 gönüllüsü olan Oy ve Ötesi (2014), Sandık Başındayız (2014) gibi girişimleridir. Bu girişimlerin seçim sisteminin şeffaflaşması için oluşturulmuş, organizasyon şeması üzerine çalışılmış, sisteme alternatif bir model getiren ve devletin yürüttüğü bir seçim organizasyonuna karşı çıkmak yerine doğrudan eklemlenen oluşumlar olması açısından dikkat çekicidir.

 

Sonuç

 

Sonuç olarak, Türkiye tarihinde demokratikleşme, toplumsal refah ve kalkınma alanlarında önemli bir yer tutan, gönüllü ve üyeleriyle toplumsal fayda için hizmet ve savunuculuk faaliyetleri yürüten STK’ların, Gezi olayları ile başlayan süreçte önemli bir dönüm noktasından geçtiği görülmektedir. Gelecek çalışmalarda bu dönüm noktasının YTH ve STK aktivizmine etkileri, yarattığı değişiklikleri, gönüllülerin ve aktivistlerin değişen dinamiklerini incelemek yerinde olacaktır. Öte yandan bu süreçte artan politik katılımın, yeni aktivizm biçimi olarak kabul edilen YTH ve STK aktivizmini zenginleştirmesi, çeşitlendirmesi ve toplumsal demokratikleşmeye katkı sunması açısından umut vericidir.

 

Duygu Güner, Koç Üniversitesi Sosyal Etki Forumu, Proje Uzmanı

Güner D. (Ağustos, 2014),  “Gençlerin Yeni Aktivizm Biçimleri: Sivil Toplum Kuruluşları ve Yeni Toplumsal Hareketler Aktivizmi”, Cilt III, Sayı 8, s.31-44, Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi (ResearchTurkey), Londra: Research Turkey (http://researchturkey.org/?p=6674&lang=tr)

 

Sonnotlar

 

[1] Bu yazıya başlamadan önce belirtmek gerekir ki Sivil Toplum Kuruluşları veya Sivil Toplum Örgütleri terimi arasında var olan tartışmalardan bağımsız olarak Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar) terim olarak kullanılmıştır. STK terimi uluslararası örgütler ile bu örgütlere yatırım yapan devletlerin değişen çıkarlarına cevap veren ve çok hassas temellere oturan ad hoc bir kategoridir. STK’nın, kendi çıkarları doğrultusunda yaptıkları tanımları akredite etme yeterliliği olan ya da olmayan uluslararası örgüt sayısı kadar çok tanımı bulunmaktadır.

 

[2] Buradaki ayrım şudur: Sivil Toplum Kuruluşları olarak betimlenen, vakıflar genel müdürlüğü veya dernekler dairesine bağlı, devlet tarafından tanınmış kuruluşlar. Oysa yeni toplumsal hareketler, inisiyatif, platform, kolektif vb oluşumlar devlet nezdinde resmi olarak tanınmayabilirler. Sivil toplumun diğer öğelerini yeni toplumsal hareketler, platform ve kolektifler ve sendikalar vb. gruplar oluşturur.

 

[3] McKinsey’nin sosyal müdahale tipleri: Knowledge Development; Product and Service Development and Delivery; Capacity Enhancement and Skills Development; Behavior Change Programs; Enabling Systems and Infrastructure Development; and Policy Development and Implementation.

 

[4] Rapora göre gençlerin %27’si bir STK üyesi veya gönüllüsü olarak saptanmıştır. Ancak bunların içerisinde %10’a yakın bir kesim meslek odalarına üyedir. Meslek odalarının birçoğu, varoluş amacı ve yapılarından ötürü sivil toplum kuruluşu olarak sayılmamaktadır.

 

[5] Esra Ercan Bilgiç, Zehra Kafkaslı, Gencim, Özgürlükçüyüm, Ne İstiyorum? #direngeziparki Anketi Sonuç Raporuna göre ankete katılan 3008 kişinin %92.4’ü “Başbakanın otoriter tavrının etkili olduğuna”  kesinlikle katıldığını belirtmiştir.

 

Kaynakça

 

Aslandaş, A. (1995) 1980 Sonrasında Dernekler, in Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 12. Cilt, 303-316, İstanbul: İletişim Yayınları.

 

Beck, U. ve Beck-Gernsheim E., (2003) Individualization:Institutionalized Individualism and its Socail and Polical Consequences,Londra/Thoussand Oaks/New Delhi: Sage Publications.

 

Bennett W.L. (2005) Social Movements beyond Borders: Understanding Two Eras of Transnational Activism”, Della Porta, D., Sidney, T. (eds.) Transnational protest and global activism,Lanham, MD: Rowman and Littlefield.

 

Bilgiç, E. Ve Kafkaslı, Z. (2013) Gencim, Özgürlükçüyüm, Ne İstiyorum? #direngeziparki Anketi Sonuç Raporu, İstanbul: İstanbul Bilgi Yayınları. (ayrıca http://www.bilgiyay.com/Content/files/DIRENGEZI.pdf).

 

Bréchon P. (2001) Moins politisés, mais plus protestataires, içinde Roudet G. (dir.), Les Valeurs des jeunes. Tendances en France depuis 20 ans, coll. “Débats Jeunesses”, Marly-le-Roi-Paris: INJEP-L’Harmattan.

 

Drouin V. (1995) Enquetes sur les générations et la politique 1958-1995, Paris: L’Harmattan Yayınları.

 

Faulks K. (1999)  Political Participation, Political Sociology, New York: New York Üniversitesi Yayınları.

 

Fırat, D. (dir) (2011) Bir Kollektif Bellek Çalışması:12 Eylül, BEKS (Bellek ve Kültür Sosyolojisi Çalışmaları Derneği) Araştırması.

 

Galland O. (2011) La Sociologie de la Jeunesse, Paris : Armand Colin Yayınları.

 

İçduygu, A., Meydanoğlu Z ve Sert, D., (2011) Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası, CIVICUS Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Ülke Raporu II, İstanbul: TÜSEV Yayınları.

 

Konda Araştırma ve Danışmanlık, (2013) Türkiye’de Gençlerin Katılımı Araştırması,  İstanbul:İstanbul Bilgi Üniversitesi, Şebeke Gençlerin Katılımı Projesi Kitapları – No: 3.

 

Lüküslü, D. (2013) Türkiye’de Gençlik Miti: 1980 sonrası Türkiye Gençliği, İstanbul: İletişim Yayınları.

 

Melluci A. (1995)  The Process of Collective Identity, içinde Johnston, H., Klandermans, B. (eds) Social Movements and Culture, 41-63, Minneapolis: Minnesota Üniversitesi Yayınları.

 

Muxel, A (1992) L’age des choix politiques. Une enquête longitudinale auprès des 18-25 ans,  in Revue Française Sociologie, 33-2, 233-263. ; 2001, L’expérience politique des jeunes, Paris : Presses de Sciences Po.

 

Muxel, A. (2011) Avoir 20 ans en politique, in Olivier Galland O. La Sociologie de la Jeunesse, Paris : Armand Colin Yayınları.

 

Neveu, E. (2011) Sociologie des Mouvements Sociaux, Paris: La Découverte Yayınları.

 

Schildkraut, D. (Eylül 2005) The Rise and Fall of Political Engagement among Latinos: The Role of Identity and Perceptions of Discrimination, Political Behavior, vol. 27, No. 3: Springer. Ayrıca buradan da ulaşılabilir http://www.jstor.org/stable/4500197.

 

Türkiye’de Gönüllülük Raporu (2013) UN Volunteers ve Gençlik Servisleri Merkezi

 

Yentürk, N., Kurtaran, Y., Uyan, Ş., Yurttagüler, L., Akyüz, A. Ve Nemutlu, G. (2008) İstanbul Gençliği: STK üyeliği bir Fark Yaratıyor mu?, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi Yayını.

 

 

Dernekler Dairesi Başkanlığı, Derneklere ilişkin çeşitli grafik ve tablolar, güncellenme tarihi 23.09.2013.

 

http://www.dernekler.gov.tr/tr/AnasayfaLinkler/dernekler-grafik-tablo.aspx,

 

erişim 08.06.2014.

 

Eğitim Tercihi,

 

http://www.egitimtercihi.com/gundem/10100-sosyal-medyada-orav-a-destek-kampanyasi.html, erişim 21.04.2014

 

Greenpace Akdeniz,

 

http://www.greenpeace.org/turkey/tr/, erişim 08.06.2014

 

Oy ve Ötesi,

 

http://www.oyveotesi.org/, erişim 08.06.2014

 

Öğretmen,

 

http://www.ogretmen.web.tr/guncel/meb-capulcularla-protokolu-uzatmiyor-h3998.html, erişim 21.04.2014

 

Sandık Başındayız,

 

https://www.sandikbasindayiz.org/, erişim 08.06.2014

 

Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG),

 

http://www.tog.org.tr, erişim 08.06.2014

 

Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV), http://www.tegv.org/gonullulerimizlegerceklestirdiklerimiz, erişim 08.06.2014

 

Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA),

 

http://www.tema.org.tr/web_14966-2_1/neuralnetwork.aspx?type=150, erişim 08.06.2014

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.