Öne Çıkanlar Öykü roman yazarının Azerbaycanda Hüseyin Doğan kiliseye giderek İngiliz halkına teşekkür etti Kazakistan Gazeteciler Kıbrıs Vakıflar İdaresi soho hayatını kaybeden Kıbrıslı Türk Alaadin Özdemir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Advantage Avukatlık İngiltere Lig Kupası

Bu haber kez okundu.

Büyülü ülke Fas

Yurdagül BEYOĞLU

Filmlerdeki dar sokaklar, iki kişinin zor geçtiği mahalleler ve bu sokakların taşımacılık işini ifa eden atlar/eşekler… Zaman tüneline girmiş gibi oluyorsunuz, büyüleniyorsunuz adeta… Afrika’nın Avrupa’ya en yakın bölgesi…  Arap ve Berberilerden önce İspanyol, Portekiz ve Fransız’a da ev sahipliği yapan bu ülkede ilginç bir kültürel mozaik oluşmuş. 12.yy da Berberi Köyü olan Kazablanka’ya 16.yy da Portekizliler çapa atmış. Bastırılmış sayısız hikayesi olduğuna inandığımız ülkedeyiz… Batıdan çalmış ama doğulu kalmış bir ülkede…

İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan Fas’a uçak yolculuğumuz beş buçuk saat sürüyor. THY Kazablanca’ya uçtuğu için, ilk gece Kazablanca’da kalacağız.  Yerel saatle 15.00 gibi havaalanından çıktıktan sonra şehir turumuz başlıyor. 

Çöllü, develi tipik Afrika ülkesi bekleyenlerin hayal kırıklığına uğradığını söyleyelim. Yemyeşil, tertemiz bir kent burası… Öğreniyoruz ki buna sebep Atlas Dağları. Çölün kumunun buraya gelmesine engel olan dağlar, ülkedeki iklimin de müsebbibi. Tam bir Akdeniz iklimi mevcut Fas’ta… Kıbrıs’la aynı desek yeri var… 

Rehberimizin anlattığına göre Fas’a Fas diyen sadece Türkler. Batı Morocco/Moroc derken, Faslılar kendilerine “El Mağrıbi” diyor. Yani “en batıdaki…” Bizim Fas dememizde Osmanlı zamanında kullanılan feslerin Fas’tan gelmesi. Aradan geçen yüzyıllar bu gerçeği değiştirmemiş. Fas hala daha fesli… Fas’ın nüfusu 35 milyon. Yönetim şekli meşruti monarşi. Hem krallık, hem parlamento var Fas’ta… 

KRALA SEVGİ SELİ

Fas Kralı 6. Muhammed iki çocuklu genç, güleryüzlü bir kral. Klasik kral tiplemesinden çok uzak olduğundan olsa gerek halk tarafından çok seviliyor. Güzel eşi Selma ile modern bir yaşam tarzı sergileyen 6. Muhammed’in fotoğrafları tüm ülkeyi süslüyor. Hemen hemen her dükkanda ve her evde kralın fotoğrafları asılı. 1999 yılında tahta çıkan Kralın çok iyi bir hukukçu olduğu söyleniyor.

İKİ YILDIR HALK SEÇİYOR

 Fas’ta Başbakan iki yıl öncesine kadar Kral tarafından seçiliyormuş. İki yıldır bu görev halka verilmiş. Bunun, Arap Baharıyla ilgisi olup olmadığını sorduğumda, “büyük ihtimalle…” yanıtı alıyorum. Zira 2012 yılında başlayan Arap baharında Fas halkı da sokaklara dökülmüş. Demokratik bir şekilde eylem yapan hiçbir Faslı şiddet görmediği gibi, dükkânları yağmalayan bazı gruplara ses bile çıkarılmamış. Yağmadan zarar görenlerin zararları kralın emriyle tazmin edilmiş. Birkaç gün sonra yağmacılar evlerinden toplanarak hakim karşısına çıkarılmış. Kral yargı sürecini canlı yayınla tüm Fas halkına izletmiş. Arap baharını teğet geçen Fas’ın bunu Kral 6. Muhammed’in demokrat yapısına borçlu olduğu anlatılıyor. 

PÜRDİKKAT KRALI İZLİYORLAR

Otel lobisinde arkadaşlarımızın yaşadığı bir olay Fas halkının krala olan bağlılık ve hayranlıklarını ortaya koyuyor. Anlatılana göre televizyonda kralla ilgili bir haber okunurken sesten rahatsız olan arkadaşlarımız sesin kısılmasını ister. Bunun üzerine, otelde kalan Faslılar ise hemen müdahale eder, sesin kısılmasına engel olur. Ne zaman spiker başka habere geçer, kendileri kısar televizyonun sesini…

OKYANUSUN ÜZERİNDE BİR ŞAHASER

Şehirde ilk olarak İkinci Hasan Camiine gidiyoruz. Okyanus kıyısında Kazablanka’nın en önemli yapısı Hasan 2 Camii, Mekke’den sonra dünyanın en büyük camiiymiş. Kral 2. Hasan’ın bir rüyası üzerine yapımına başlanan bu muhteşem cami, Atlantik Okyanusunun üzerine inşa edilmiş. Yani camiinin büyük bir kısmı doldurma zemin üzerinde. 1980 yılında yapımına başlanan cami, sekiz yılda tamamlanmış. Aynı anda 100 bin kişinin namaz kılabildiği ve çok ince bir işçiliğin ürünü olan Hasan 2 Camiinin üzeri açılabilir konumda. Caminin içinde, kraliyet ailesinin namaz kıldığı ayrı bir bölüm olduğunu öğreniyoruz. Anlatılanlara göre, ayrı kapıdan camiye giren aile, altta okyanusun göründüğü camlı bir bölme üzerinde namaz kılıyor. 

MÜSLÜMANLAR PARASIZ GİREBİLİYOR

Dünyanın en uzun minareli camii olma özelliği taşıyan İkinci Hasan Camiini Müslümanlar ücretsiz, gayrimüslimler ise para ödeyerek gezebiliyor. Okyanusun sesini dinleyerek ibadet edebileceğiniz camii, Kazablanka’nın kesinlikle görülmesi gereken yerlerinden. 

İLK ŞOK

Ama, camiinin tuvaletine girince bir şok yaşıyoruz. Tuvaletlerde tuvalet kağıdı yok. Temizlik suyla yapılıyor ancak işin kötüsü tuvalette sabun da yok. Bir ilginçlik daha, abdest almak için çeşmeden küçük taslara su doldurmaları. Abdest alınan yerde yüzlerce tas var… Niçin akan sudan kolayca abdest almadıklarını, tastan zorlanarak su dökmelerinin nasıl bir anlamı olduğunu idrak edemiyorum. O yüzden de bana uzatılan tası reddedip, akan suda abdest alıyorum. Tuhaf tuhaf bakıyorlar, umursamıyorum. Camiden çıkınca ilk işimiz ıslak mendil ve peçete almak oluyor. Akıllılık etmişiz zira Fas’taki umum tuvaletlerin çoğunda tuvalet kağıdı yok.

CORNİCH’DE NANE ÇAYI…

İkinci Hasan Camiinin ardından Fas’ın Cote d’Azur’u sayılan, Okyanus kıyısındaki, Cornich’e geliyoruz. Cornich dediğimiz, bildiğiniz Kordonboyu. Kazablanca’nın da en nezih yerleşim yeri. Etraftaki cellabilileri saymazsanız bir Avrupa ülkesinde olduğunuzu düşünebileceğiniz Cornich’teki bir kafede içtiğimiz nane çayı, Fas’ta olduğumuzu fısıldıyor bize… Şehirde biraz daha tur attıktan sonra otelimize gidiyoruz.

****

RİCKS’İN BARINA YOLCULUK

Otelimiz şehrin içinde, kendi ülkemizden de tanıdığımız bir otel. Fas’taki ilk tajinimizi otelimizde yedikten ve aşçıdan tarifini aldıktan sonra yorgun olmamıza rağmen dışarı çıkıyoruz. (Fas’ın geleneksel yemekleri tajin ve kuskusu anlatacağız.) Zira ünlü Casablanca filminin geçtiği bara gitmek niyetindeyiz. Tamam, filmin Kazablanka’da çekilmediğini, Ricks’in barının Amerika’da bir plato olduğunu biliyoruz ama canlandırma da olsa, turistik bir atraksiyon da olsa o havayı solumak güzel.

Bize barın Hyatt Regency otel’de olduğunu söyledikleri için, taksiye 20 dirhem vererek Hyatt’a gidiyoruz. (Laf açılmışken belirtelim, Fas’ın para birimi dirhem. Bir Euro 10 dirheme, 1 TL ise 3 dirheme tekabül ediyor aşağı yukarı. Bir litre benzin ise 20 dirhem, yani 6 TL.) Ne var ki Hyatt Otel’in içindeki bar gayet modern tarzda döşenmiş. Filmden izler arıyoruz, yok. Şahane bir dekorasyon, uyumlu renkler, güzel bir ambiyans ama burada Sam’in “As Time Goes By"ı çalacak durumu yok… Bir görevliye soruyoruz, bize Ricks’in barını tarif ediyor.  Araştırınca öğreniyoruz ki, aslında Ricks’in barı, 1970'lerde, Casablanca adlı otelin içinde açılmış. Sonra otel yıkılmış, Hyatt Regency oteli olmuş. Barı bir süre koruduktan sonra modernleşmiş, nasıl olduysa Ricks’in barı başka yere taşınmış. 

RİCKS’İN SALAŞ BARI, ELİT OLMUŞ

Taksici oraya da 20 dirheme götürüyor bizi… Ben filmdeki barı hayal ettiğim için şahane masalarda yemek yiyen güzel giysili insanları görünce şaşırıyorum. Beni geçmişe götüren sadece köşedeki koca bir kuyruklu piyano oluyor. 

FRANSA’DA OLDUĞUNDAN DAHA FAZLA KAFE VAR

Kazablanka’da dikkatimizi çeken bir başka şey ise kafelerin çokluğu. Fransız etkisinin mutfak dahil her alanda hissedildiği ülkede, Fransa’da olduğundan daha fazla kafe olduğunu öğreniyoruz. Sömürge döneminin yoğun izleri bunlar… Bir hatırlatma, Kazablanka limanı, Afrika’nın en büyük limanı…

HİÇBİR ŞEY BEDAVA DEĞİL

Rehberimiz Fas’ın çok güvenli bir yer olmadığı konusunda uyarıyor, hiç kimsenin para almadan parmağını dahi kıpırdatmadığını söylüyor, haklı olduğunu görüyoruz. Yolda geçerken rastgele bir fotoğraf çekseniz hemen yakanıza yapışıyorlar. Başka bir yeri çektiğinizi söyleseniz de ikna olmaları zor. 

Sabah erkenden Fes’e gitmek için yola koyuluyoruz. Yolumuzu uzatıp, Rabat ve Meknes’ten geçeceğiz. Fas’ın başkenti olan Rabat’ta, Hassan Kulesini v e Beşinci Muhammed’in anıt mezarını ziyaret ediyoruz. Kraliyet sarayını gezdikten sonra Bouregreg nehri ağzında kuru Udaya Kalesinde nane çayı molası veriyoruz. Tabi yanında Fas’a özgü tatlılarla… 

FES’TEKİ BÜYÜ

Ardından Saraylar şehri olarak bilinen Meknes bizi selamlıyor. Meknes’i gezdikten sonra, bizi iki gün misafir edecek olan Fes’teyiz. Fes, dünyada bir başka eşi olduğuna inanmadığım bir şehir. Hani o romanlarda okuduğunuz, filmlerde izlediğiniz 18. Yüzyıl yaşamı. Fas’ın hazineleri bu büyülü şehirler… Medina denilen eski ortaçağ şehirleri, kokuların dışarıya taştığı baharatçılar, bin bir renk kumaşların satıldığı dükkanlar, halıcılar, bakırcılar, dericiler ile sizi bambaşka bir dünyaya götürüyor. Ancak hayal gücünüzün oluşturabileceği bir dünyaya… Binlerce yılın tanıklığını yapmış sokaklarda yürümek büyük ayrıcalık… 

YOLUNUZU KAYBETMEDEN GEZMENİZ İMKANSIZ

 Tüm bu dükkanların yer aldığı labirent benzeri dar sokaklı çarşılarında yolumuzu kaybetmeden gezmemiz imkansız olduğu için geçtiğimiz yol üzerindeki dükkanlara çok dikkatli bakamıyoruz. Ki üç kişinin yan yana zor yürüdüğü sokaklarda yanlış bir yola saptığınızda, grup arkadaşlarınıza kavuşmanız iyimser bir tahminle üç-beş saat alabilir. Zaten buraya turist getiren tüm seyahat acenteleri müşterilerinin kaybolmasını önlemek için grubu uzaktan takip eden gözlemciler çalıştırıyorlar. 

TABAKHANEYE BAYILACAKSINIZ

Fes’te en çok ilgimizi çeken yer ise tabakhane oluyor. Daha önce gördüğümüz tabakhanelerden çok farklı burası. Rengarenk deri kuyuları içindeki insanlar hayatın çok ta adil davranmadığını bir kez daha fısıldıyor bize… O kokunun, o deri sularının içinde, soğuğa aldırmadan çıplak ayakla çalışan işçiler, geçmişten günümüze köprü olmanın verdiği hazla olsa gerek pek mutsuz görünmüyorlar. Zira bu tabakhane ve çarşının varlığını sürdürebilmesi için AB kesenin ağzını açtığı için kendilerine atfedilen önemin farkındalar… 

ELİMİZE NANE TUTUŞTURUYORLAR

Tabakhane kokusu malum… O yüzden dericiler çarşısı ve tabakhanenin bir arada bulunduğu bölgeye ayak basmadan önce elimize bir nane dalı tutuşturuyorlar. Kokuya alışana kadar faydasını görüyoruz. Ne zaman bir köşeye bıraktığımızın farkında bile olmamamız, hayatın insanlara sağladığı uyum kolaylığı olsa gerek…

DERİCİ DÜKKANLARI GÜZEL AMA…

Yine çarşıya gelelim; Taşımacılığın at ve eşeklerle yapıldığı çarşıda iğne atsanız yere düşmüyor. Tabakhanenin hemen etrafına konuşanmış dericiler, kendi yöresel terlik ve cüzdanlarının yanında batı tarzı çanta, ayakkabı ve ceket yapmaya kakmışlarsa da bunda pek başarılı oldukları söylenemez. Çünkü güzelim deriler eski usülle dikilip, klasik modellerde forma sokuluyor. Kadın çantaları arasında beğendiğimiz modele rastlayamıyoruz ancak erkekler model işine fazla girmediklerinden, bize nazaran daha şanslılar. 

ETLER AÇIKTA SATILIYOR

Etlerin açıkta askılarda satıldığı, balıkçılarda değişik okyanus balıklarının olduğu, tropikal meyve ve sebzelerin tezgahları süslediği çarşının temiz olduğunu söylemek zor. Bunun farkında olsalar gerek ki, kancalardan sarkan etin fotoğrafını çektiğimiz bir kasap oldukça büyük tepki gösteriyor. Nedense çarşının o pis hali, egzotik büyüyü  öldüremiyor.  Burası böyle bir ülke diyorsunuz… Böyle olduğu için ilgi çekici… Güzel-çirkin, pis-temiz, eski-yeni, zengin-fakir olduğu için, tüm paradoksları taşıdığı için, ruhumuzun bakir ve dağınık kısmına hitap ettiği için, “tek doğru-tek yaşam” tabusunu yıktığı için güzel… Ki özel formüllü gizli iksirler, her derde deva ilaçları üreten, satan baharatçılar ölümsüzlük tiradımıza uygun bir şekilde o ülkeyi sevmemize katkıda bulunuyor. Öyle güzel, öyle başka ki, kaybolmaktan korkmasak üç gün boyunca gezebileceğiz… İlk gelişimiz olduğu için boynumuzu büküp geri dönüyoruz.

ARGANIN MEMLEKETİ

Fes’ten sonraki durağımız Marakeş olacak… Yol boyunca zeytin ve argan ağaçları var. (İnternetten bir bilgi ekleyelim. Türkiye’de özellikle Ege’de bulunan zeytin ağaçlarının sayısı 80 milyon iken Fas’ta bu sayı 320 milyon.) 

Son dönemin moda bitkisi arganı ilk kez Fas’ta görüyor olmamız bizim cehaletimizden kaynaklanmıyor çünkü argan sadece Fas ve Brezilya’da yetişiyor. 30-40 yılda sağlıklı meyve verdiğini öğrendiğimiz argan nazlı bir ağaç görüldüğü gibi. Bademe benzer meyveleri var. Bunlar taşla kırılıyor, içinden çıkan badem, kabak çekirdeği benzeri meyve kavruluyor. (Arganı o haliyle yiyemiyorsunuz çünkü çok acı bir tadı var.)  Daha sonra da kadınlar tarafından eski usüllerle, elde dövülerek yağ çıkartılıyor. Her derde deva olarak adlandırılan argan yağı hem kozmetik, hem de yemelik olarak kullanılıyor. Yemeklik diyemiyorum çünkü bu yağ kızarmadan, çiğ olarak türetilebiliyor. Argan yağının kilosu ise ortalama 60 Euro. Bu fiyat girdiğiniz dükkana göre artıp azalabiliyor. Örneğin çarşıdaki dükkanlarda bu fiyat daha düşükken, maddi durumu kötü kadınlara iş imkanı sunma adına kurulan kooperatifte daha pahalı. Zaten sizde oradan alışveriş yaparken paranın o kadınlara katkıda bunacağınızı bildiğiniz için, fazla hesap kitap yapmıyorsunuz.

TÜRKİYE’NİN ANTALYA’SI, FAS’IN MARAKEŞ’İ…

Fes’ten sonra, 4 gün kalacağımız Marakeş’teyiz. Marakeş tam bir turizm kenti. Deniz-okyanus kıyısında olmamasına rağmen Türkiye’nin Antalya’sı olarak adlandırılan bu kent tüm övgüleri hak ediyor. Kentteki ilk gezi noktamız ünlü modacı Yves Saint Laurent’ın anıt mezarı kabul edilen, bir dönem evi olarak kullandığı, 20. yüzyıl başında ressam Majorel tarafından oluşturulan botanik bahçe oluyor. İçindeki bitkilerden ziyade kullanılan renklerle insana huzur veren bahçeyi gezerken ünlü olmanın tesadüflere bağı olmadığını bir kez daha teyit ediyoruz. Zira bahçede kullanılan renkler sizin ruh halinizi anında değiştiren, büyülü bir etkiye sahip. Zaten YSL, koleksiyonlarını hazırlamadan önce, bu dingin ortamda konsantre olduktan sonra kıyafetlerinin çizimlerini hazırlarmış.

Maviler, kırmızılar, pembeler insana cennetteymiş hissi verirken, burada kullanılan maviye de Majorel Mavisi dendiğini öğreniyoruz. O günkü gezimiz, UNESCO Milli Miraslar Listesi’nde bulunan, Medina denilen eski şehirdeki Jma El Fna’da, yani ünlü meydanda sonlanıyor. Aniden bastıran yağmur iliklerimize kadar işlerken, göle dönen korumasız çarşı bizim mistik havadan sıyrılıp, gerçek dünyaya dönmemize sebep oluyor.

ARGAN AĞAÇLARINDAKİ KEÇİLER

Marakeş’teki ikinci günümüzde Essaouira’ya gitmek için yola koyuluyoruz. Yol boyu gördüğümüz argan ağaçlarına çıkmış keçiler ilginç bir görüntü oluştururken, argan ağaçlarının neden tükenme noktasına geldiğinin yanıtını almış oluyoruz. Gördüğümüz gibi Fas’ın önemli gelir kaynaklarından olan argan ağaçlarını koruyan hiçbir yasa ve yaptırım yok.  Dahası bu keçilerin ağaca çıkmasına yardım edenler, ağaçların fotoğraflarından para kazanan köyüler! Daha önce kartpostallarda gördüğümüz kareyi resimlemek istersek, para ödememiz gerekiyor. 

ARGANDAN, TATLI BİLE YAPMIŞLAR

Daha sonra yine yol üstünde argan yağının satıldığı bir kooperatife giriyoruz. Kooperatifte eşinden ayrılmış, maddi durumu iyi olmayan kadınların çalıştığını söylemiştik. Arganın ağaçtan, eve kadar geçirdiği evreleri gösteriyor, argandan yapılmış değişik tatları sunuyorlar bize…

UYUŞTURUCU CENNETİ OLDUĞU SÖYLENİYOR

Eski bir Portekiz sahil kasabası olan Essaouira, okyanus kenarında, şahane bir yerleşim yeri. Eski adıyla Mogador veya Mogadore, Fas'ın Atlantik kıyısında bulunan bir kasaba. (Bazı kaynaklarda şehir olarak yer alıyor ancak küçük bir sahil kasabası.) Kasabanın merkezi UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. 1975 yılına kadar ülkede Fransız egemenliği hâkimmiş. Bu tarihten sonra Fas Krallığına geçmiş. Şehirde İspanyol ve Fransız çizgileri çok bariz göze çarpıyor. 

Bu küçük kasaba oldukça kalabalık. Eski çiçek çocuklarına benzeyen Fransız turistler göze çarparken,  Essaouira’nın uyuşturucu kullananların tercih ettiği bir yer olduğunu öğreniyoruz. Nedeni, daha önceki kralın uyuşturucu dikimini ve içimini serbest bırakması. Anlatılanlara göre Fas’ta uyuşturucu satmak yasak ancak kullanmak yasak değil. Okyanus kenarında yenecek en güzel yemeğin balık olduğunu düşünerek, karışık balık tabağı sipariş ediyoruz. Kağıt peçete ve temizlik maddelerinin pek yaygın olmadığı ülkede tüm restoranların ütülü bez peçeteler kullanması hoşumuza gidiyor. Yemekten sonra sahili yürüyerek geziyoruz. Hediyelik eşya satan dükkanları gezip, birkaç parça hediyelik alıyoruz. 

MARAKEŞ MEYDANI

Ertesi gün turdaki arkadaşların Atlas Dağlarında safari tekliflerini geri çevirip, Marakeş’in, yağmur nedeniyle gezemediğimiz Medina’sını (eski şehir/çarşı) doya doya gezmek için yola düşüyoruz. Şayet rotada Atlas Dağlarındaki gezinin içinde birçok film yönetmeninin tercih ettiği açık hava platoları olsa hiç düşünmeden onu tercih edeceğiz. Hani o Babil, Benhur, Büyük İskender, Gladyatör, Kleopatra, Yıldız Savaşları gibi birçok filmin çekildiği platolar… Olmuyor, biz de ünlü meydana doğru yola çıkıyoruz. İlginç bir hissiyat; bu çarşı ya içine çekiyor sizi, ya dışarı atıyor, ortası yok. Biz, içine çekilenlerdeniz…

CUMA VAKTİ ÇARŞIYA GİRİŞ YOK

Çarşıya Cuma vakti gitmemiz isabet oluyor nitekim güzel sahnelere şahitlik ediyoruz. Ezan vakti çarşının girişi kapatılıyor, tüm dükkanların üzerine birer bez örtü geriliyor ve orada bulunan turistlere meydanda beklemeleri söyleniyor. Cami dolduğundan yerlere namaz için hasır örtüler seriyor. Gelen orada namaza durup, ibadetini ifa ediyor. Cuma namazı bittikten sonra çarşının içine giriyor, halıcıların, dericilerin, cilabicilerin olduğu dükkanları doya doya geziyoruz. Akşamüstü çarşıdan meydana çıktığımızda farklı bir yere gelmiş gibiyiz. Çarşıya girerken ortadaki birkaç seyyar satıcının haricinde boş sayılabilecek meydan akşamüstü yılan oynatıcıları, falcılar, kınadan sanat icra eden kadınlar, maymunlar yerini alıyor. Her türlü canlı performans ve pek kabiliyetli olduklarını söyleyemeyeceğiz müzisyenlerin gösterileri ile şenlenen bu meydan, adeta bir açık hava tiyatrosunu andırıyor.

Meydanda bizi en çok şaşırtan açık hava restoranları oluyor. Ne aralık onca masa sandalye geldi, ne aralık yemekler pişti de servis edildi anlamak zor. 

CHEZ ALİ’DE ŞAHANE ŞOV

Akşam Berberi kültürünü teatral bir şov ile sunan Chez Ali adında bir yere gidiyoruz. Yer diyorum, bir stadyumu andıran Chez Ali’de restoranlar, Ali Baba’nın mağarası gibi birçok bölüm var. Kapıda bizi ellerinde tüfekleri ile Berberi kıyafetleri giyen, at üstünde 20’ye yakın kişi karşılıyor. Avluda müzisyenler, milli ve yerel gelin kıyafetiyle dans eden insanlar bizi yemek yenecek yere doğru yönlendiriyor. Yemek yenecek yerler çadır görünümünde ancak nezih bir restoran ambiansına sahip. Yemeğimiz çorba, salata, çevirme kuzu, kuskus ve meyveden oluşuyor. Kapıda bizi karşılayan yöresel giysili kişiler yemek esnasında da gösteriler sunuyorlar. Yemek sonrası ise dışarı çıkıp stadyumu andıran tribünlere oturup ve kültürel Berberi şovu izliyoruz. Kapıda bizleri karşılayan atlılar stadın sahası içinde yarış yapıp ellerindeki tüfekleri ateşliyor. Üç kişinin at sırtında akrobasi hareketleri, uçan halı üzerindeki Ali Baba gösterisi, Berberi müziği eşliğinde oryantal dans gibi gösteriler tam bir görsel şölen...

 DİZİLER ÇOK POPÜLER

 

Fas’ta Türk dizileri çok meşhur. Bizim orada olduğumuz dönemde Fatmagül’ün suçu ne adlı dizi yayınlanıyordu. Bu yüzden Faslılar Türkiye'yi çok iyi tanıyor. En fazla tanınan dizi karakteri ise, Polat Alemdar…

ASGARİ ÜCRET 300 DOLAR…

Şimdide sorup öğrendiklerim; Fas’ta fosfat madeni çıkarılıyormuş. Dacia Logan burada üretiliyormuş. Mahiya diye yerel bir içkileri var. Sosyolojinin ister piri deyin, ister babası, İbni Haldun Faslıymış. Başörtüsü konusunda bir yaptırım yok. Üniversitelere peçeyle giden de var, başı açık giden de… Sokaklarda adım başı araba, motosiklet kullanan kadınlara rastlıyoruz. Asgari ücret 300 dolar. 

PARLAMENTODA 12 PARTİ VAR, DOKUNULMAZLIK YOK

Fas’ta 29 siyasi parti var. Bunun 12’si parlamentoda temsil ediliyor. Şimdilerde yeni bir yasa geçmiş, şayet bir parti seçimde yüzde 8 oy alamazsa kapanacak. 392 milletvekilli parlamentoda 68 kadın vekil mevcut. Yani oran olarak baktığımızda yüzde 17.3. Türkiye ve KKTC’den çok daha fazla kadın, parlamentoda temsil ediliyor. (Hatırlatalım, KKTC’de parlamentoda kadın temsiliyeti oranı yüzde 4.) Bu kadın vekillerden 7’sinin başı örtülü. Fas’ta dokunulmazlık yok. Zaten bugünlerde iki Bakan hapisteymiş. 

KRAL VETO EDEBİLİR

Fas’ın hem krallık, hem de demokrasiyle yönetildiğini söylemiştik. Demokrasi var var olmasına ancak bir yasa tasarısı kraldan veto yerse o tasarı bir daha gündeme getirilmiyor. 

MİLLETVEKİLİ MAAŞI 3 BİN 200 EURO

Maaşlar merakımızı celbetti sorduk; Fas’ta milletvekili maaşı 3 bin 200 Euro. Bakanlar 7 bin, Başbakan 9 bin Euro alıyor. 5 yılda bir seçim yapılıyor. Şayet bir vekil ikinci 5 yılda da seçilirse maaşının yarısı kesiliyor. Jandarma, polis 550 Euro alıyor. Mecburi askerliğin olmadığı Fas’ta, 18 ay eğitim alan kişiler maaşlı olarak askerliğe devam ediyorlar.

9 DEVLET ÜNİVERSİTESİ VAR…

Ülkede 9 devlet, 20 vakıf üniversitesi var. Vergiler adil bir şekilde alınıyor. Çok kazanandan çok, az kazanandan az… Örnek; 5 bin dirhemden az kazanan yüzde 3, 5 bin dirhemden fazla kazanan yüzde 8 vergi ödüyor. Araç vergisi yüzde 20. 

ERDOĞAN ÇOK SEVİLİYOR

Fas’ta Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan çok seviliyor. Çok güçlü bulunuyor Erdoğan…Türkiye kültürüne hayranlar. Yol ve önemli binaların yapımında Türk müteahhitler tercih ediliyor. Faslılara göre Türkiye, güzel kadın, güzel filmler, güzel yemekler demek…

7 GAZETE, 10 TELEVİZYON VAR 

Fas’ta 7 gazete, 10 tv kanalı var. Gazeteler özgür sayılabilir. İstediklerini yazabiliyorlar ancak saygı çerçevesinde… Krala bir şey söylemek, onunla ilgili yazı yazmak suç unsuru oluşturuyor. 

ÇİN MALLARINI ÜLKEYE SOKMAK İSTEMİYORLAR

Fas’ın en beğendiğim yönü, yapaylıktan uzak oluşu. Biteviye dizilmiş dükkanlarda satılan el işleri bizim için fazla bir şey ifade etmese de,  kültürü koruma ve Çin mallarını ülkeye sokmama adına yapılmasından ötürü saygıyı hak ediyor. Bu konuda bizi uyaran rehberimiz, aldığımız küçük hediyeliklerin Fas’ı Fas yapan özellikleri korumasına yardımcı olacağını söylüyor.

MUTFAĞI GÜZEL

Muftağı en sona bıraktık. Asla aç kalmayacağınız Fas, Endülüs, Fransız ve İtalyan kültüründen esintiler taşıyan mutfağıyla leziz tatlar sunuyor. Bizim güveç tenceresine benzer toprak kaplarda pişen tajin, parça etlerin, kuru kaysı, kuru erik ve bilumum baharatlarla taçlandırılmasından oluşuyor. Hayvanların hala doğal ortamda yetiştiği Fas’ta sığır eti de, koyun eti de, tavuk eti de son derece lezzetli. “İnce bulguru haşlamış, üstüne tavuk parçaları veya sebze ilave etmişsin” ifadeleriyle anlatabileceğim kuskus ise bir başka geleneksel yemek. Her Cuma namazı sonrası yemesi adet olan kuskus, benim damak tadıma hitap etmediyse de tajin ve körili tavuğa 10 puan verdiğimi söylemeliyim. Tatlı konusunda Fransız mutfağından esinlenen Fas, nefis tartları, turtaları, bademli, fındıklı, fıstıklı krokanları ile görsel şölen sunuyor. 

BERBERİLER VE ARAPLARIN VERDİĞİ MESAJ

Fas’ta, her şehri gezerken o şehirden bir rehber bulundurma zorunluğu var. Yolculuk boyu bizimle olan Arap rehberimiz Sait’le, bize Fes’i gezdiren Berberi rehberimiz Abdurrahman’ın tatlı atışmaları, kültürler arası anlayışın barışa katkısını anlatıyor. Uzun boylu berberi rehber, boyu kısa Arap rehberi boyundan dolayı şaka yollu eleştirince, Arap rehberin yanıtı; “Bizde boy yok ama akıl var” oluyor. Berberi rehber Arap olan karısından şu sözlerle bahsediyor: “Geceleri bir gözüm açık uyurum. Arap karınız varsa asla ikisini kapatmayın…” Ancak her ikisinin ortak sözleri şu: “Biz yüzyıllardır barış içinde aynı vatanı paylaşıyoruz. Biz birbirimize düşersek, bundan faydalanan başkaları olur, zira Avrupa’da birçok ülke bunu bekliyor…”

 

 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.