AVRUPA AJANSI (AVA) LONDRA/ÖZEL-SANATA EVET. Devlet Tiyatrosunun duayen oyuncu ve yönetmenlerinden, Tepenin Ardı, Ahlat Ağacı, İstanbullu Gelin gibi yapımlardan tanıdığımız ve ‘Camdaki Kız’ dizisinde ‘Rafet’ karakteriyle izlediğimiz oyuncu, yönetmen, yazar Tamer Levent ile çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Benim için özel bir insan, babamın dostu, yönetmen, meslek büyüğüm, oyuncu, hocamız yani kıymetlim... Bende yeri çok büyük...Yoğunluğu arasında beni kırmadı.
Almula Merter- Okuyucularım için yüreğimizden yüreğine kocaman bir “merhaba” o zaman.
Tamer Levent- Seni gördüm, mutlu oldum, anılarım geldi gözümün önüne. Babanla çok şey paylaştık. Çok güzel adamdı, erken kaybettik. Ailesi ve tiyatro, vazgeçilmezdi onun için.
" Ferdi Merter, mutluluklar diler" derdi hep.
Almula Merter- Şu herkesin diline pelesenk olmuş, hatta siyasi alanlarda bile “tiyatro yapma, oynama” dedikleri oyunculuk sence nedir?
Tamer Levent-Oyuncu, insan bilimci ve insan sarrafı demektir. Oyunculuk birçok bilginin sentezidir. Psikolojinin, sosyolojinin, psikiyatrinin; özellikle bu bilim dallarının sentezidir.
Almula Merter- Sevgili hocamız Bozkurt Kuruç “İnsanı insana insanla anlatma sanatı” derdi, onu da buradan analım.
Tamer Levent- Çocuklarımdan biri bir gün: “Baba biz niye matematik öğreniyoruz?” diye sordu. Ona bakan bir hanım vardı, ben cevap vermeden o cevap verdi. “Bakkala gidince paranın üstünü almak için” dedi. Bizler mühendis olmak ya da muhasebe bilgilerimizi geliştirmek için matematik öğrenmiyoruz. Düşünmeyi öğrenmek için öğreniyoruz. Neden edebiyat okuyoruz; çünkü kişiliğimizi karşılaştırmalar yaparak geliştiriyoruz. Bu düşünmeler sürecine “sanat” diyoruz. Sanat düşünme sürecidir, resmin adı değildir.
Almula Merter- Tiyatro oyuncunun er meydanıdır öyle değil mi?
Tamer Levent- Tabii ki öyle. Sahnede izleyicinin karşısında hata yapma şansınız yoktur, başlar ve biter. Burası olmadı, baştan alalım diyemeyiz. Sinema veya televizyonda olmazsa tekrar çekebilirsiniz. İki saat boyunca izleyici ile yalnızsınız, yüksekten atlama gibi. O atlayış ne kadar ürkütücü ve heyecan verici ise sahneye çıkmakta aynen öyledir. Başarılı olup olmadığınızı seyirci alkışlarıyla anında öğrenirsiniz.
Almula Merter- Yeni nesil oyuncularda 'Ben artık öldüm' kavramı çok yaygın. Ve kendilerini geliştirmek için çok azı çaba harcıyor.
Tamer Levent- Ünlü ve başarılı oyuncular egolarını kırıp hayatın içindeki gerçekleri anlayıp sonra yansıtabilmek için kendilerini beşlerler. Gerard Depardieu çok iyi bir aktördür. Paris'in varoş yerlerinde demiryolu işçilerinin gittiği bir lokantada hafta da bir gün gözlem yapmak için garsonluk yapmış. Peter O'Toole çok önemli bir oyuncudur, New York’ta çok bilinmeyen bir kumaş mağazasında ayda bir kere falan gidip imajını değiştirerek kumaş satmıştır. Neden biliyor musun? Gözlem yapmak ve kendi marifetlerini anlayabilmek için. Çünkü oyuncu marifetli kişidir. Bir oyuncu buz gibi suya da girebilir, havada da durabilir. Gelişmiş bir oyuncu senarist ile çok iç içedir. Çünkü senarist diyalogları, metni yazar ama oyuncu, oluşturduğu karakteri canlandırırken senaristin yazdıklarıyla kendi oluşturduğu karakterin laflarını birlikte söylemeye başlar. Kendi de laf yaratabilir. Halbuki birçok insan oyuncunun laf yaratamayacağını zanneder, o zaman oyuncu demek hiç kendini ifade etmesini bilmeyen bir adam demek olur. Sanatçı sakin, çözümler üretebilen, yaratıcı, bilgileri olan, fikri olandır. Fikri Mülkiyet kanunu diye bir kanun var yani bu meslekleri yapan insanların da fikir mülkiyeti kanunu var. Oyuncunun da fikir mülkiyet hakları var. O halde bu ne demek oyuncunun da üretken birisi olması. Bazen senaryoda laf çok oturmamışsa oyuncu değişiklik yapabilir. Bunu hiç bilmeyen okuldan yeni mezun olmuş asistanlar koşup gelip hemen "o lafı doğru söylemediniz böyle söyleyin" diye tutturur. Amerika'da, İngiltere'de falan böyle şey olmaz.
Almula Merter : Sette yeni oyunculara, özellikle başrol oynayan ama bu işe tesadüfen başlamış, hiç bir eğitim almamış arkadaşlara rollerinde yol gösteriyor musun?
Tamer Levent : Fikrimi soran olursa söylüyorum. Çünkü ben sormadan birisine "öyle yap böyle yap" deme yetkisini kendimde bulmuyorum. Yani ne münasebet belki onun yaptığı doğrudur. Zaten yönetmen senaryoya çok aykırı olan şeye müdahale ediyor.
Almula Merter : Dijital tiyatroya inanıyor musun?
Tamer Levent : Şöyle açıklayayım, “tiyatro” Antik Yunan'da “seyir yeri “demek. Seyir yerinde oynanan şey ne? Drama. Ama biz drama kavramını bilmediğimiz için, drama kavramını acıklı bir şey zannediyoruz. Uluslararası alanda oyun metninin adı da dramadır. Mesela "Sevgi”. Sevgi kelimesini dramatize et diyebilir iyi bir hoca. Peki o zaman "Sevgi" kelimesini nasıl dramatize edebiliriz? Ağlayarak mı dramatize edeceğiz? Sevgi kelimesi bize ne çağrıştırıyor onu düşünmemiz lazım, sevgi kelimesini analiz etmemiz lazım. Önce sevgiyle neyi kastediyoruz anlamalı ve sonra onu sunmalıyız. Şimdi bunları bilmediğimiz için biz diyoruz ki tiyatro yüz yüze olmalı, nefes hissedilmeli. Evet tabii ki muhteşem bir şey. Ama pandemi döneminde ne yapacaktık? Evlere kapanıldı. Sanattan yoksun mu kalacaktık? O zaman dramalar dijital ortamda olacaktı. Yani ev tiyatrosuna dönüşecekti bu seyir yerleri. Ve öyle bir yol izlendi, işe de yaradı. Sahne kadar etkili olmadı elbette. Durumların yorumlanarak insanlara ayna tutması bu durumların dramatize edilerek yani oyunlaştırarak insanlara sunulması önemli. Çünkü Antik Yunan'dan beri insanlar drama sayesinde birbirlerini keşfediyorlar, şartlara göre tiyatroda da olur evde de olur diye düşünüyorum. Mesela Amerika'da falan Ev Tiyatroları çok popüler. Burada da denendi ama kültür altyapısı sağlam olmadığı için biz de çok tutmadı. Çok hızlı ve hazır gelmiş bir kültür olduğu için bir moda gibi yaşandı ve bitti. Tiyatronun ne işe yaradığını sorsak pek çok insan cevap veremez biliyorsun.
Almula Merter- Tiyatro mu Sinema mı? Televizyon mu?
Tamer Levent- Bir kere tiyatro salonu az, sinema salonu daha çok ve daha çok sinema filmi var. Tiyatroya gitmek için biraz daha zahmet çekmeniz lazım. Sinemaya gitmek kolay, evde oturup dizi izlemek ise en kolayı… Bireyler, kendilerini geliştirmek ve düşünmeyi ideal hedef olarak görmek istediği zaman doğru ölçüm yapabiliriz. Şu an doğru ölçüm yapacağımız bir eşitlik yok. Tiyatro daha zevklidir ancak sinemanın da kökeni dramdır. Resmin içinde de dram vardır. Hangi resme bakarsan bak içinde mutlaka bir dram vardır. Sinema ve tiyatronun yakın oluşu da dram kökeninden geliyor. İkisinde de oyuncu, mekân ve senaryo var. Peki, biz neden tiyatroyu değil de sinemayı tercih ediyoruz? Çünkü kolayımıza geliyor. Sinema daha renkli, daha gerçek; mekânlar ve oyuncuları daha yakın görüyoruz. Tiyatroda oyuncuyu uzaktan görüyoruz ancak her gece oyuna yeniden şahit oluyoruz. Tiyatroda bir beceriye şahit oluyorsunuz. Sinema ise aynı şeyi tekrarlıyor.
Almula Merter- Senin sevmediğin bir tanımlama var biliyorum. "İzleyici" denmesine karşısın.
Tamer Levent- İzleyici yerine deneyimci demekten yanayım. Çünkü tiyatroda izleyici, oyuncunun psiko-motor gücüdür. Yani sen oynadığın rolün anında izleyiciye nasıl yansıdığını anlarsın. Galileo oynadım mesela, çok sevdiğim için o yüzden örnek veriyorum. Ağır bir oyundur. Biz 3 sezon oynadık. Ben her oyunda söylediğim lafa izleyicinin nasıl reaksiyon vereceğini merak ediyordum, oyuncu olarak anlatabiliyor muyum anlatamıyor muyum diye sınıyordum kendimi. Bazı temsillerde izleyici reaksiyon veriyordu bazı laflara ki onu artık anlamıştım. Bazı temsillerde o laflara reaksiyon vermeyip başka laflara reaksiyon veriyorlardı. O zaman oturup düşünüyordum "acaba bugünkü izleyicinin psikolojisi farklı mı? Ben hatalı bir şey yapmış olabilir miyim? diye Oyuncu tiyatroda insan olarak ta kendini geliştirme şansına sahiptir. İzleyici dediğimiz deneyimci de oyuncunun getirmiş olduğu yorumu anlayıp onunla empati kurabilirse, o da kendi yaşamını sorgulamak ve tartışmak gibi bir süreç içerisine girebilir. İşte bu paylaşımın adı da sanattır zaten.
Almula Merter- Türkiye’de oyun yazarları gereken değeri görüyor mu?
Tamer Levent- Yerli oyunların pek çoğu değerlendirilmiyor. Oysa çok kıymetli oyun yazarlarımız var.
Kesinlikle çok doğru söylüyorsun. Çok güzel oyunlar, çok değerli yazarlar var. Mesela Turgut Özakman, Orhan Asena, Mehmet Baydur, Oktay Arayıcı, Ferdi (Ferdi Merter ) çok iyi oyun yazarlarıydılar. Bu çapta birkaç oyun yazarımız daha var. “Sırf öyle laf olsun diye, senaryo yazmak için senaryo yazmayın. Eğer anlatacak bir derdiniz varsa onun için yazın.” diye bir söz vardır, bayılıyorum. İnsanların Türkiye’de anlatacak derdi olan çok ama bunu ifade edemiyorlar galiba.
Almula Merter- Şimdi emeklilik öncesine gitsek devlet tiyatrolarında “yapmadım yapamadım, keşke ben şu oyunda oynasaydım” ya da “bu oyunu yönetseydim” dediğin oyun var mı?
Tamer Levent - Aklımda kalan bir rol yok. Galileo oynamak istiyordum, öğrenciliğimde bile çalışmıştım konservatuarda. Oynadım. Bir de Ankara’da Sanat Severler Derneği'nde o senenin “en iyi aktör” ödülünü aldım. Shakespeare’in Venedik Taciri’nde Shylock’i oynadım. Sahneye koymak istediğim oyunlar vardı Mesela Ferhat ile Şirin’i sahneye koydum. Büyük Tiyatro'da. Ferhat ile Şirin’de Rusya'dan, gelen bir kuklacı kullandım. İstanbul AKM’de “Calığula” oyununu sahneledim. Yani istediklerimi yaptım.
Almula Merter : Peki yeni oyuncular değerlere, “etik “ kavramına önem veriyor mu? Mesleğe sahip çıkıyorlar mı?
Tamer Levent : Çıkan var çıkmayan var.
Almula Merter : Ya da yetiştiriyorlar mı kendilerini yoksa artık bu büyülü dünya içerisinde nasıl olsa “ben oldum mu” diyorlar?
Tamer Levent : Başarılı olmak istiyorsa kendisini yetiştirmek zorunda, kendisini yetiştiremeyen bu meslekte asla başarılı olamaz. Bu bir gerçek. Çünkü her zaman sizi izlemeye gelen deneyimci dediğim kitlenin içerisinde kendini yetiştirmiş insanlar dolu. Yetişmekte olan kuşaklar var yepyeni beyinler var değil mi? Onların karşısına çıkıyorsunuz. Orası bir er meydanı. Ya da sinema yapıyorsanız , dünyada ve Türkiye'de milyonlarca insanın karşısına çıkıyorsunuz. Kendinizi geliştirmek zorundasınız. Artık dijital dünyanın içindeyiz, mesela sayfalarını hissederek kitap okumaktan uzaklaştık.
Benim çocukluğumda Doğan Kardeş Yayınları’nın çıkardığı “Neden? Niçin Nasıl?” diye küçük kitaplar vardı. Öyle yararlı olmuştur ki benim için. Dünyada ün yapmış filozof, ressam, müzisyen, edebiyatçı siyaset adamı kim varsa onların hayat hikayeleri vardı. Çok yüzeyseldi belki ama müthiş fikir vericiydi. Ben o fikirlerden etkilenirdim. Evet, dijital bilgi ortamı çok gelişti, ama o ortamdan yararlanabilmek için insanların önce düşüncelerini geliştirmeleri lazım. Yaşamdaki programları olup bitenleri merak etmeleri lazım ki o meraka dayalı olarak o imkanları kullansınlar. Ulaşacakları, ulaşmak istedikleri araştırmak istedikleri temaları bulsunlar ve ona baksınlar sonra onları birleştirsinler. İşte bu birleşmenin adı da sanat. Sanat Yunanca tekne demek. Hem gemi anlamına gelen hem de içine bir şeyler konan. Yani her şey var sanatın içinde. İnsanın hayata dair üretmiş olduğu bütün düşünceler, bütün eserler, doğanın eserleri, duygular ve her şey sanatın içinde.
Almula Merter- O zaman " Sanata Evet" diyelim öyle değil mi?
Tamer Levent- Topluma "SANATA EVET" demeyi, bunu örnek alarak kendini geliştirmesini öneriyorum. Kalp sanatın organı değildir, sanatın organı beyindir. Oyuncu sosyolojiden pedagojiye bütün bilimlerden faydalanmalıdır. Sanat çoklu ve karşılaştırmalı düşünme şemsiyesinin merkezidir. 1982 yılından bugüne kadar ‘SANATA EVET’i savunarak, iyimser gerçekçi düşünmenin anahtarı olan bu sözü kültürleştirmeye çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz.