Avrupa Ajansı (AVA) HÜSEYİN TURAN/KKTC - Doğu Akdeniz'deki doğal zenginliklerin paylaşımında haklı duruşlarını ve iddialarını koruduklarını ifade eden Başbakan Tatar, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte yaptıkları çalışmalarla haklarını, paylarını almak istediklerini söyledi. Çığırtkanlığın kimsenin menfaatine gelmeyeceğine, özellikle de Rumların menfaatine hiç gelmeyeceğine dikkat çeken Tatar, herkesin aklı selim ve sağ duyulu davranması gerektiğine vurgu yaparak, kendi nesilleri olmasa da, gelecek nesillerin Akdeniz'deki doğalgazdan mutlaka payını ve hakkını alacaktır dedi.
“Sadece Hakkımızı İstiyoruz”
KKTC olarak, Doğu Akdeniz’de yaşanan bu gelişmeler hakkında genel yaklaşımınız nedir?
“Biz sadece hakkımızı istiyoruz, payımızı istiyoruz. Rumların insafına kalmak arzusunda değiliz!”
Bir kere, Sayın Çavuşoğlu ile yaptığımız görüşmede ve daha önce de, 22 Ağustos tarihi itibariyle, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı Ankara’daki resmi ziyaretimizde, bütün bunlar enine boyuna konuşulup tartışılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti’nin pozisyonu, bu bölgedeki zenginliklerin paylaşımında, uluslararası kara suları ve münhasır ekonomik bölge bağlamında, deniz hukuku temelinde, haklarımızın korunması için Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük bir irade ortaya koyup gemilerini göndermesi ve bu işe sahip çıkması Kıbrıs Türk Halkına ne denli önem verdiğini göstermektedir. Biz burada sadece hakkımızı ve payımızı istiyoruz, başka bir şey değil. Biz böylece bu durumu, şu anda sağlam bir zemine bağlamak istiyoruz. Aksi takdirde durum bildiğiniz gibidir. Rumlarla ortak bir konuyu konuştuk ve onlara yaptığımız teklifte bütün bu zenginliklerin bulunmasında ve paylaşımında Kıbrıs Türklerinin de de söz sahibi olmasını söylemiştik. Bu, gerek ihale aşamasında ve gerekse bilahare yapılacak paylaşımda… Ancak bunlar, hiç bir zaman bu teklifi kabul etmeye yanaşmadı. Kabul edip etmemeleri tabi onların bilebileceği bir iş, ancak bu durum karşısında elbette biz, onların insafına kalacak değiliz. Böyle de bir niyetimiz yok! Eminim ki duymuşsunuzdur, Çünkü onların istek ve amaçları bizleri dışarıda bırakmaya yöneliktir. Nüfus oranına bağlı olarak bir paylaşımdan yana gibi gözükmekle birlikte, paylaşmanın mahiyeti müphem tutulmaktadır. Yani payın ne zaman, nasıl kullanılacağı noktasında bizlere hiçbir söz hakkı tanınmamaktadır. O ihalelerin nasıl bağlanacağı meselesi de tamamen bizim irademiz dışında olacaktır. Dolayısıyla oldubittiye getirilmek istenen bu durumu, bizim teknik olarak kabul etmemiz asla mümkün değildir. Bizim, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte yaptığımız bu çalışmalar içinde hakkımızı ve payımızı alabilmek istiyoruz ve bunun için de yürütülen bu mücadeledeki yerimizi alıyoruz. Türkiye ile birlikte bu faaliyetler içerisinde Doğu Akdeniz’deki zenginliklerin paylaşımında haklı duruşumuzu ve iddiamızı koruyoruz.
Avrupa Ajansı (AVA) KKTC Temsilcisi Hüseyin Turan Küzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı Ersin Tatar ile görüştü
Akdeniz’deki bu ısınma Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tehdit mi ediyor yoksa umutlandırıyor mu?
“Çığırtkanlık, kimsenin menfaatine değildir”
Her şeyden önce biz, bir çığırtkanlık veya başka bir ciddi olay beklemiyoruz, çünkü böyle bir hal, hiç kimsenin menfaatine değildir. Hele Rumların hiç değildir. Çünkü onların ekonomisi daha büyük. Yılda 4-5 milyon turistin gittiği, fert başına milli gelirin bizden daha iyi olduğu ve gayri safi milli hasılanın da bizden altı kat daha büyük bir yer olduğu ortadayken. Dolayısıyla öyle bir gerilimin, öyle bir -Allah korusun- çatışmanın olması, onların hiç işine gelmez, bizim de, Türkiye’nin de işine gelmez. Kimse böyle bir şeyden kazanç sağlayamaz. Dolayısıyla herkesin aklıselim ve sağduyulu olması lazım. Önemli olan bu hak mücadelesinde doğru noktayı bulabilmektir. Biz de bu çalışmalarımızı bu anlayışla yürütmekteyiz. Haliyle biz barışın korunması, barışın daha da ileriye götürülüp kalıcı bir şekilde sağlanması için mücadelemizi verirken bu anlayış çerçevesinde altını çizerek vurguluyorum: Biz hakkımızın peşindeyiz, bir başkasının hakkının peşinde değil; biz kendi hakkımızın peşindeyiz. Başka bir düşüncemiz de yoktur.
“Türkiye ile ilişkilerin yeniden tanımlanması” gibi bir cümle kuruldu anavatanda ve doğalgaz aramasıyla acaba 300 yıllık gaz ihtiyacını karşılaması beklentisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ekonomik olarak nereye taşır?
“Bizler burada kalıcıyız sabırlı olmak lazım bizim nesil olmasa bile gelecek nesil muhakkak payını, hakkını alacaktır”
Şimdi, tabi bunlar beklentilerdir. Bu zenginlikler ne zaman, nasıl ve ne miktarda bulunur, bunlar daha kesin olarak ifade edilmiyor. Ama beklentilere göre; ciddi anlamda zenginlikler vardır Doğu Akdeniz’de. Bunların bir kısmı şu anda bir kısmı da daha sonra, diğerleri yıllar sonra araştırılacaktır. Büyük bir bölgedir, büyük bir coğrafyadır. Haritaya baktığınızda zaten görüyorsunuz. Dolayısıyla biz de buralarda kalıcı olduğumuza göre bizim nesil olmasa bile gelecek nesiller mutlaka payını, hakkını alacaktır, sabırlı olmak lazım.
Ekonomist olarak nasıl görüyorsunuz?
“KKTC’nin stratejik ve ekonomik değeri artmıştır”
Bütün bu zenginlikler, bizim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin değerini artırmaktadır. Yani baktığımızda bugün Türkiye ile olan ilişkilerimize, Türkiye’nin bu bölgede ciddi anlamda yatırımlar yapması, bu sondaj gemilerinin buralara gönderilmesi ve çalışmalar yapmaları, hep bunun ifadesidir. Sondaj çalışmaları pahalı işlerdir. Ama demek ki yapılan hesaplamalara göre ileride bulunacak olan bu doğalgaz yenilikleriyle tabi ki o değerdedir ve bu yüzden bütün bu çalışmalar yapılıyor ve bütün bunlar da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin değerine değer katmaktadır. Yani bundan 15 yıl evvel böyle bir şey yoktu. Şimdi tüm bu çalışmalar içerisinde bizim gerek stratejik gerekse ekonomik değerimiz artmıştır. Dolayısıyla bu, esasında her vatandaşa yansımaktadır ve yansıyacaktır diye düşünüyorum bir ekonomist olarak.
KKTC Başbakanı Ersin Tatar Hüseyin Turan'a öze konuştu
Genel olarak Akdeniz’de yaşanan bu gelişmeler bağlamında Türkiye ile KKTC’nin kendi gündemi arasında bir eşzamanlı hareket etme adımından ne bekliyorsunuz?
“Anavatan Türkiye ile aynı mülkün evladıyız”
Biz Anavatan Türkiye ile birlikte beraber hareket eden genç bir cumhuriyetiz. Zaten aynı mülkün evladıyız. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşatılması ve güçlendirilmesi bu bölgede Türkiye Cumhuriyeti’ne kendi ulvi hak, çıkar ve güvenlik durumuna hizmet etmektedir. Bu coğrafyaya baktığımızda, her ne kadar da Türkiye Cumhuriyeti bizim güvenliğimizi sağlasa da burada Kıbrıs Türk Halkının ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin; gerek denizdeki egemenlik hakları gerekse hava sahasındaki fır hatları… tümüyle bunlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin var olmasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin de menfaatlerini, güvenliğini ve bu bölgede rahat hareket etmesini sağlamaktadır.
Dolayısıyla karşılıklı ilişkilerimiz gerçekten çok yerindedir. Ve dolayısıyla artık bu aşamadan sonra 20 Temmuz 1974’ten 45 yıl sonra KKTC ne kadar anlamlı bir devlet haline geldiğini ve bu coğrafyada Türk Milletine büyük hizmetleri olduğunu ve olacağını da ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla ilişkilerimiz karşılıklıdır ve bu karşılıklı ilişkileri daha da sağlam bir zemine ulaşabilmesi için, dediğim gibi bu sağlam duruşu devam ettirmemiz gerekiyor.
Peki yurt dışında yaşayan Kıbrıslı Türklere bu bağlamda bir çağrınız, bir mesajını var mı?
Çağrım şudur:
Herkes ekmek derdindedir, yaşamlarını sürdürme derdindedir. Çünkü gerçekten hayat kolay değil. Küçük bir ada ekonomisinde insanlarına, tümüne bir hayat standardı vermek, bir yaşam vermek kolay değildir. Herkesin bir iş sıkıntısı vardır. Kimileri doğru işler yapar, başarılı özel sektörde iş kurar. Kendine göre bir başarı yakalar ve ona göre devam eder. Kimileri devlette, belediyede, kimileri sanayi bölgelerinde, tarımla veya hayvancılıkla, kimileri de bulamaz bu da var.
Yani işsizlik boyutu da var. Fakat bizim burada çalışma izni ile çalışan çok da yabancımız var. Dolayısıyla benim uzun vadede temennim; bir kere Kıbrıslı Türk insanının doğru eğitimleri alarak, gerek esnaf olarak, gerek üretici olarak, gerek her türlü hizmetler sektöründe yerini bularak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisinin bir parçası olması. Onun üretimine katkısını koyabilmesi ve o üretken yapı içerisinde yaşamını sürdürebilmesi ve iş o noktaya geldiğinde; dışarıda yaşayan Kıbrıs Türklerinin de gelebildiği kadar buraya gelmesidir.
Eskiden üniversitelerimiz yoktu. Üniversitelerimiz olmadığından Şu anda kendi üniversitelerimizde hoca olanlar, doktor, profesör olarak yabancı ülkelerde ders vermekteydi. Şimdi belki de binlerce Kıbrıslı Türk buradaki üniversitelerde ders vermektedirler. Yeni iş sahaları açılmıştır. Her gün bunu görmekteyiz. Bilimin, teknolojinin gelişmesiyle gerek üniversitelerimizde gerek sanayi bölgelerinde gerek şu anda Türkiye’nin su ile birlikte tarımda gösterilecek yeni bir takım icraatlarla tarım sektöründe de, hayvancılık sektöründe de başka yeni sektörlerde de iş sahaları oluşacaktır.
Dünya gelişiyor, dünya yeniliklere imza atıyor. Kıbrıs Türk’ü de kendi cumhuriyetinde yeniliklere imza atmasıyla; yeni iş sahalarının ortaya çıkması halinde kendi insanını burada tutabilecektir. Yurtdışında yaşayan Kıbrıslı Türkleri buraya çekebilecektir. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti ile tabi ki temaslarımız çok önemli. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bizim için hem güvenliğimizin koruyucusu hem de en büyük pazarımızdır. Bu gün Türkiye Cumhuriyeti 80 milyon, her gün büyüyor ve bizim de ihracatımız için en büyük ve en zengin pazardır. Yani bizim burada ürünlerimizin Avrupalara veyahut uzak doğuya veya Amerikalara ihraç etmek yerine 80 milyon Türkiye’ye ihraç etsek bizim için çok büyük bir şanstır ve bunu yapmaya çalışıyoruz. Bugün patates, enginar her türlü tarımsal ürün, narenciyeden, tütünden tutun da diğer başka hafif sanayi ürünlerine kadar pek çoğunda olduğu gibi mobilya sektöründe de Türkiye’ye ihracat yapmaktayız. Ama bunlar daha da gelişebilir. Geliştikçe ekonomimizde o nispetle büyüyebilir, gelişebilir. Tabi biliyorsunuz en büyük, en sürdürülebilir lokomotif sektörümüz turizmdir.
Türkiye’nin 75 milyonu henüz KKTC’yi görmedi
Turizmde de, ben hep sorarım, Türkiye Cumhuriyeti’ne gittiğimde, “Kıbrıs’a geldin mi, gelmedin mi?” diye. Yani 80 milyonun 5 milyonu gelmiştir şimdiye kadar, daha fazla değil. Gerek öğrenci olarak gerek asker ailesi olarak ve gerekse iş insanı olarak… gerek öyle veya böyle turizm içinde. 75 milyon daha gelmedi. Benim buradan mesajım şu; 75 milyon da gelsin. Yani her Türk Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ayak bassın. Zaten bir kere gelen daha fala da gelir. Dolayısıyla çalışmaları her zaman yürütmek durumundayız. Bu işin sonu yok, hayat devam ediyor.
1950’li yıllarda herkes Kıbrıs için sokaklara dökülmüştü ya, hatırlayın Taksim’de o büyük şehrin önemli yerinde. Şimdi yeni nesil Kıbrıs’ı yeni boyutuyla, yeni duruşuyla tanımaktadır. Ve onlara da, tabi ki ailelere de, öğretmenlerimize de büyük görev düşer.
Bütün okullarda da yeni nesillere, yeni çocuklarımıza, gençlerimize Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bir vatan toprağı olduğu bilgi ve şuurunu aşılayarak, bu bilinçle her Türk insanının bu topraklara, öyle veya böyle gelip buraya sahip çıkması gerekir. Çünkü karşılıklı ilişkilerimiz ve milli davamız dediğimiz Kıbrıs’tır söz konusu olan. Bugün Kıbrıs’ın milli dava olduğunu sık sık Türk büyükleri ve yöneticileri söylemektedirler. Hala milli davadır.
Bu davaya sahip çıkmak adına bu duyguların pekiştirilmesi ve o şekilde bir siyaset izlenmesi yerinde olacaktır diye düşünüyorum.