AVRUPA AJANSI (AVA) LONDRA-‘Cenevre’de Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin Güvenebileceği Kimse Yok’ Michael Stephen, Britanya Kıbrıslı Türkler Derneği’nin (BTCA) düzenlediği çevrimiçi konuşmada, çok uzun bir süredir ilgilendiği Kıbrıs sorununu değerlendirdi. Cenevre’de yapılan gayriresmî Kıbrıs toplantıları öncesinde, Halkla İlişkiler Danışmanı, Siyasi Strateji Uzmanı, Seçim ve Kampanya Direktörü Jason MacKenzie’nin ev sahipliğinde gerçekleşen etkinlik, 3 Mayıs Pazartesi akşamı hem BRT2 ve Kanal T ekranlarında hem de dijital olarak yayınlandı. Stephen, parlamentodayken Kıbrıs’a ilgisinin nasıl başladığını anlattı. Adayla ilgili bir rapor hazırlamakla görevlendirildiğinde Kıbrıs Türk toplumu hakkında kendi araştırmasını kendisi yürütmüştü. O zamana kadar bilindiği üzere Kıbrıslı Rumları kurban olarak görüyordu. Kanlı Noel’i kastederek, Kıbrıslı Türklerin 1963’ten itibaren nasıl soykırıma maruz kaldığını keşfettiğini söyledi. Bunun sonucu olarak Kıbrıslı Türklerin korumalı alanlara sığındığını ve Türkiye’den gelen destek dışında kendi başlarına hayatta kalma mücadelesi verdiklerini belirtti.
"Kıbrıs’ta hem Kıbrıslı Türklerin hem Kıbrıslı Rumların kabullenebileceği bir çözüm olması mümkün değil”.
Konuşmasına neden 1963 yılına odaklanarak başladığı sorulunca, Kıbrıs tarihini ve durumun nasıl o noktaya geldiğini, 16. Yüzyılda Osmanlı toprağı olmasına, 1878’de Britanya hâkimiyetine girmesine ve 1960’da ortak bir cumhuriyet olarak Britanya’dan bağımsızlığını ilan etmesine değinerek anlattı. 1960’tan itibaren Cumhurbaşkanı Makarios ve Kıbrıs Rum liderliğinin, Kıbrıs Rum hâkimiyeti veya Yunanistan ile birleşme gibi farklı bir vizyonu olduğunu belirtti. Bugün de Kıbrıs Rum liderlerinin bu düşüncelere sahip olduğunu söyledi: “Onlar akıllarından bu fikri çıkarana kadar, Kıbrıs’ta hem Kıbrıslı Türklerin hem Kıbrıslı Rumların kabullenebileceği bir çözüm olması mümkün değil”.1960 Cumhuriyeti ve Kıbrıslı Türklere kötü muamele ile ilgili konuşmaya devam eden Stephen, o zaman nüfusun üçte birinin Kıbrıslı Türk olduğunu söyledi. Anayasaya göre cumhurbaşkanı yardımcısı Kıbrıs Türk toplumundan olmalıydı. Ama Makarios’un bu anayasal güvenceleri baltalamaya çalıştığını ve Kıbrıslı Türklerin onu Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğünü söyleyen Stephen, mahkeme kararı aleyhlerine olduğu için Kıbrıs Rum liderliğinin bu kararı görmezden geldiğini belirtti.
Uluslararası aktörlerin rolü sorulduğunda Stephen, uluslararası toplumun daha sonra Kosovo’daki savaşta yaptıkları gibi askeri müdahale ve diplomatik eylemler ile Kıbrıslı Rumlara karşılık vermediğini söyledi. Tersine, onları tüm adanın egemen hükümeti olarak tanıyarak ödüllendirdiklerini dile getirdi.
MacKenzie ve Stephen Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin rolünü de tartıştılar. Stephen BM ve AB’nin de sorunun bir parçası olduğunu, çünkü Kıbrıslı Rumları meşrulaştırdıklarını ve üye olarak kabul ettiklerini söyledi. AB’nin hukuksuz davrandığını, çünkü üç garantör ülke olan Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık’ın izni olmadan Kıbrıs’ın birliğe katılamayacağını söyleyen avukatlar olduğunu belirtti. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler bu onayı vermemesine rağmen Kıbrıs tek bir ülke olarak birliğe kabul edildi.Kıbrıslı Türkler, AB’ye girmeden önce anayasal güvencelerinin ve sistemin eski haline getirilmesini istiyorlardı. Stephen’a göre bu Annan Planı’nı referandumda kabul etmelerinden anlaşılabilir. Kıbrıslı Rumlar ise planı reddetmişti. Stephen, sonuç olarak AB’nin güvenilir bir aracı olamayacağını söyledi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması hakkında Stephen, bunun mümkün olduğunu ama Britanya’nın, Amerikalıların da kullandığı askeri üslerini tehlikeye atmamak için bunu yapmadığını söyledi.
Çin gibi güçlü bir ülkenin ise bunu yapabileceğini belirtti. Bangladeş’in daha önce KKTC’yı tanıdığını ama baskılar yüzünden geri çektiğini de ekledi. Eğer çoğunluğu Müslüman birkaç ülke KKTC’yi tanırsa bu oyunu değiştirebilir. Bu konuyla ilgili, Türkiye’nin iki devletli çözüme desteğinin yardımcı olabileceğini, özellikle çoğunluğu Müslüman diğer ülkeleri ikna etmek için, önemli bir askeri ve bölgesel güç olarak kendi pozisyonunu kullanabileceğini söyledi.Stephen Britanya’nın mevcut durumu korumaya, Kıbrıslı Türkleri iki devlet modelinden uzaklaştırmaya ve onları Annan Planı’nın başka bir versiyonuna teşvik etmeye çalıştığını söyledi: “Birleşik Krallık hükümeti de Amerikalılar da Kıbrıslı Türkleri umursamıyor. Onlar için Kıbrıs yalnızca stratejik bir değer”. Britanya’nın şu anda mevcut durumu korumada hiçbir dezavantajı olmadığını da söyledi. Adadaki egemen üsleri yüzünden Londra, insan haklarını ve yasal yükümlülüklerini gözden çıkarmaya ve onların yerine stratejik çıkarlarına odaklanmaya hazır.
Dışişleri Bakanı Dominic Raab’a ne önerdiği sorulunca Stephen: “Kıbrıs politikası bakanlıktaki memurlar tarafından planlanıyor ve korunuyor. Sorumlular onlar, beş dakikada bir değişen politikacılar değil” dedi ama eğer başbakan yeni bir politikaya karar verirse bunun değişimi getirebileceğini söyledi.
İskoçya referandumundan bağımsızlık kararı çıksaydı buna izin verileceğini, Britanya’nın aynı ‘kendi kaderini tayin etme’ hakkını neden Kıbrıslı Türklere vermediğini de sorguladı.Stephen, Kıbrıslı Türklerin Cenevre’ye giderek hiçbir şey kazanmayacağını ve o masada Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin güvenebileceği kimse olmadığını söyledi.Konuşması sona ererken Stephen, iki devlet modelinin sorunu en iyi çözecek yol olduğunun altını çizdi. Eğer iki devlet modeli olmazsa, KKTC için en iyisinin şu an olduğu gibi kalması ve Türkiye’nin diğer ülkeleri KKTC’yi tanıması için teşvik etmesi olduğunu söyledi.
Michael Stephen İngiliz Avukatı, Geçmiş Muhafazakâr Parti milletvekili, Harvard ve Stanford Üniversiteleri Uluslararası Hukuk Harkness bursiyeri olan Stephen, 1986-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Denktaş’a danışmanlık yaptı. Aynı zamanda “Kıbrıs Sorunu” kitabının yazarı olan Michael Stephen, Halkla İlişkiler Danışmanı & Siyasi Stratejist Jason MacKenzie ile Pazartesi akşamı KIBRIS Türk halkının haklı davasında vermiş olduğu mücadelesi ve kalıcı çözümlerle ilgili konuştu.