5 ARALIK TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKI TANINMASININ 87.YILDÖNÜMÜNDE:Osmanlı’da sayılmayan, Cumhuriyet’le toplumda eşit birey olan, günümüzde ise var olma mücadelesi veren Türk Kadını Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılan kadınlarla ilgili devrim yasalarından en önemlisi, kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan yasa, 5 Aralık 1934 yılında kabul edilmiştir.Osmanlı Devleti’nde kadınlar sosyal, kültürel ve siyasal haklardan mahrum bırakılmış, hatta nüfüs sayımında topluma bile dahil edilmemişlerdi. Evlenme, boşanma ve miras işlerinde kadınların sözü geçmeyip, ikinci plana atılmışlardı. Kadınların mirasta hakkı yarımdı, tanıklıkta “yok” sayılıyordu.
Osmanlı dönemi, Cumhuriyet’in kurulus yılları ve son 19 yıldır yaşadığımız AKP dönemini daha iyi anlayabilmek için 3 Nisan 1923 günü Meclis’e gidelim:
Mecliste önemli bir yasa görüşülüyor. Birinci Meclis yenilenecek ve seçime gidilecektir, yeni bir seçim yasasına gereksinim duyulmaktadır. Eski yasada her elli bin erkek nüfus için 1 milletvekili seçiliyordu. Uzun süren savaşlar yüzünden erkek nüfus iyice azalmış, elli bin sayısının yirmi bine düşürülmesi tartışılıyordu. Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey ile küçük bir grup milletvekili, kadın nüfusun da sayılmasını önerdiler. Öneri şok tesiri yarattı, çoğunluk erkeklik onurlarının rencide edildiğini haykırarak, gürültü çıkararak Tunalı Hilmi’yi konuşturmuyorlardı. Tunalı Hilmi Bey, “sıralara vurularak ve ahşap yer döşemesinden ayakla çıkarılan gürültüler içinde” sesini duyurmaya çalışıyor ve Meclis tutanaklarına geçen konuşmasında; “Savaşa katılan analar, erkeklerden daha çoktu… Lütfen ayaklarınızı vurmayınız… Efendiler, ayaklarınızla yere değil, kutsal analarımızın bacılarımızın başlarına vurmuş oluyorsunuz. Sizden rica ediyorum, benim anam, babamdan daha yücedir… Analar cennetten bile yücedir. (şiddetli ayak sesleri)… İzin veriniz, arkadaşlar, sizlerden analara bacılara (artan gürültüler) oy hakkı, seçilme hakkı vermenizi istemiyorum, yalnızca sayılmalarını istiyorum” diyordu. Karşıtçı milletvekillerinin başında yer alan Eskişehir Milletvekili Emin Bey, Tunalı Hilmi Bey’i; “Böyle düşünce olmaz, dinsel yasaya saygı göster, milletin duyarlılıklarıyla oynama” diye tehdit ediyor, Konya Milletvekili Vehbi Bey ise, “Bizim memleketimize bolşeviklik daha girmedi, Hilmi Bey” diye bağırarak sert tepki gösteriyordu. Seçim Yasası, kadın nüfusu değerlendirme dışı bırakarak kabul edildi ve tartışma 1923 yılı için bitmiş oldu.
Sonuç Mustafa Kemal’in kurmak istediği çağdaş Türkiye gerçeği ile tezat teşkil ediyordu.
Başarı için devlet yapısını, hukuku, kadına bakışı değiştirmesi gerekiyordu ve bunu ancak kadın ve erkeğin eşit olduğu laik düzende yapabilirdi. Buna rağmen sessiz kaldı, meclis tartışmalarına katılmadı. Yüzyıllardır evlenme, boşanma ve miras işlerinde sözü geçmeyip, ikinci plana atılan ve mirasta hakkı yarım olan tanıklıkta “yok” sayılan, erkeğin bir sözüyle “boş olan” kadınları erkeklerle eşit vatandaşlık statüsüne getirmenin hassas ve zamana ihtiyacı olan bir konu olduğunu biliyordu. Önce Cumhuriyet ilan edilmeli, Meclis’in yapısı değiştirilmeli ve çıkarılan devrim yasaları ile halk bu düşünceye alıştırılmalıydı. Mustafa Kemal’in bu yöntemi seçmesi olumlu sonuç verdi, ve genç Cumhuriyetimizde kadınlarımıza verilen önem ve değer hemen farkını gösterdi. Çağdaş,demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni hedefleyen Mustafa Kemal Atatürk ve devrim arkadaşları 1923 ‘te Cumhuriyetin kurulmasından sonra kadınların toplumda eşit bireyler olması için gerekli yasal düzenlemeleri ardı ardına hayata geçirmeyi başardılar.
Atatürk kadın meselesini hemen ele almaya başlayarak, Medeni Kanunun 1926 yılında kabulü ile aile hayatına yenilikler getirmiş ve kadına erkekle eşit haklar tanımıştır.1930’da yeni Belediye Kanunu kabul edilmiş ve kadınlara “Seçimlere katılma, belediye meclislerine üye olma, seçimlerde aday olma hakkı” sağlanmıştır. 1933 yılında çıkarılan Köy Kanunuyla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, daha sonra 3 Aralık 1934’te Anayasadaki “her erkek Türk” ifadesi “kadın, erkek her Türk” şeklinde değiştirilmiş ve meclise kanun teklifi yapılmıştır. Ve nihayet 5 Aralık 1934’de de Türkiye Büyük Millet Meclisi kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan yasayı kabul ederek, Türk kadınına yasalar önünde erkeklerle eşit haklar verilmiştir.1935 yılı seçimlerinde Türk kadını ilk kez seçilme hakkını da kullanmıştır, TBMM’ ne onsekiz kadın milletvekili ile girmiştir. Ve kadınlar, yüzde 4.5 oranında temsil edilmişlerdir..
Türkiye o günlerde, parlamentodaki kadın sayısı oranıyla dünyada ikinci sırada yer aldı.
Türkiye; Fransa, İtalya, Hırvatistan, Slovenya’dan 11, Romanya’dan 12, Bulgaristan’dan 13, Belçika’dan 14, Yunanistan’dan 15, İsviçre’den ise 36 yıl önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımıştır.
Atatürk Seçme ve Seçilme hakkı verilmesinden sonra yaptığı konuşmalardan birinde şöyle demiştir: “Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasî hayatta, bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak gerekecektir. Türk kadını evdeki medeni mevkiini salâhiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasî hayatta, belediye seçimlerinde tecrübesini yapan Türk kadını bu sefer de mebus seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve salâhiyet ve liyakatla kullanacaktır” demiştir.
Türk Kadınına seçme ve seçilme hakkının tanınmasının sonra dünya kadınlarından gelen kutlamalar:
Türkiye kadına siyasi hak tanıyan ilk ülkelerden biri olması nedeniyle , dünya kadın hareketi üzerinde hepsinden çok etkili olmuştu. Dünyanın her yerinden, Türkiye’deki uygulama ve Mustafa Kemal için övücü açıklamalar geliyordu. Örneğin; Mısır kadın hakları savunucusu Şitti Şavari, Atatürk’ü kendi önderleri olarak görüyor ve “Türkler ona Atatürk diyor. Biz ise ona Ataşark diyoruz. O yalnız Türklerin değil, bütün Doğu’nun, özellikle kardeş Mısır’ın da atası ve önderidir” diyordu. Uluslararası Kadınlar Birliği’nin (International Alliance of Women) 1935 yılında Türkiye’de gerçekleştirdigi kongreye katilanlardan Romanya Delegesi Aleksandrina Cantacuzene, 1935’te, “dünyada yeni bir dönem başlatan Atatürk, Türk kadınına verdiği haklarla, anayı hak ettiği yüksekliye eriştirdi. Batı’ya verdiği bu dersin unutulması mümkün değildir” derken; Avustralya Delegesi Cardel Oliver, “tüm dünyanın ilgisini üzerine çeken Türkiye, kadın hakları konusunda gerçekleştirdiği atılımlarla, birçok Avrupa ulusunu geride bıraktı. Bizi İstanbul’a getiren en büyük etken budur. Tüm dünya kadınları, Türk kadınının bugünkü haklarına erişebilirse, kendilerini gerçekten şanslı sayacaktır” diyordu. İngiliz Daily Telegraph Gazetesi ise, şu yorumu yapıyordu. “Kadınlar, hiçbir ülkede, Türkiye’deki kadar hızlı ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu düzeyde değişmesi, tarihte gerçekten eşi olmayan bir olaydır.”
Günümüzde Türk kadını hayatta kalma mücadelesi veriyor
Bütün dünyanın o zamanlar hayran kaldığı Türk kadınlarının elde ettiği haklar, ve eşit birey olarak toplumda yer almalarının ardından 87 yıl sonrasında, günümüzde Türk kadını maalesef hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Bu durumu daha iyi anlamak için 3 rapora göz atalım:
-Dünya Ekonomi Forumu’nun 2021 Küresel Eşitsizlik Raporu’na göre: Ülkeler kıyaslandığında kadınlar ve erkekler arasında en az ayrım olan ülkelerin başında İzlanda, Finlandiya, Norveç, Yeni Zelanda ve İsveç geliyor.Türkiye cinsiyet eşitliği endeksinde 156 ülke içinde maalesef 133. sırada yer alıyor.
-Bir diğer rapor ise: Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ) dünyada kadın gazetecilere yönelik hak ihlallerini, karşı karşıya kaldıkları tehditleri ve saldırıları, maruz kaldıkları taciz vakalarını kaydettiği raporların en son sürümü geçtiğimiz Mayıs ayında yayınlandı.Buna göre ‘Mayıs ayında dünya genelinde kadın gazetecilere yönelik en çok gözaltı vakası kaydedilirken en çok vaka yaşanan üç ülke Belarus,Filistin ve Türkiye oldu.
-Son rapor ise Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yayınladığı Ekim 2021 Raporu.Buna göre Sadece Ekim ayında erkekler tarafından 18 kadın öldürüldü.19 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu.
Bu raporlardan da açıkca anlaşılıyor ki: Kadına şiddetin, tacizin, cinayetlerinin ve mahalle baskısının korkunç derecede arttığı özellikle son 19 yılda; kadına yapılan bu baskı ve şiddetle toplumun susturularak esas olarak Cumhuriyet’in hedef alındığı bir noktadayız. Çünkü Cumhuriyet en önemli devrimlerini kadın hakları üzerinde yapmıştır. Bu yüzdendir ki ortaçağ karanlığına götürülmek istenilen bir toplum ancak ve ancak kadınların susturulmasıyla gerçekleştirilir. Ne acıdır ki, son yıllarda ülkemizde planlanan ve hayata geçirilmek istenen oyun da budur.
Kadınlar olarak görüyoruz ki sorun zihniyet sorunudur. En üst makamlardaki kişilerin kadına yönelik kullandığı dil sorunudur ve en önemlisi de artık laik eğitimin ortadan kaldırılmış olmasıdır. Kadınlarımızı eğitmedikçe, aydınlatmadıkça, toplumun aktif ve eşit bireyleri olamazlar. Kendilerine verilen hakların önemini kavrayamazlar seçme ve seçilme hakkı da seçim zamanlarında sandığa oy atmakla sınırlı kalır ki o da genelde ya eşlerinin ya da babalarının tercihleridir .
Biz kadınlara verilen haklarla toplumda eşit birey, çağdaş, modern ayakları üstünde duran kadınlar olmamızı sağlamış ve erkekle aynı kulvarda yarışma hakkını vermiş ATAMIZI ve devrim arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyoruz. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesiyle yasalar önünde eşit sayılmasının 87.yılını kutluyoruz. Kadınlarımızın eşitlik savaşını ve kaybetmekte oldukları haklarını bu sefer kendi mücadeleleriyle geri alacağına ve bu haklarını kullanmak için siyasi partilere ,sivil toplum örgütlerine üye olarak, yönetimlerinde bulunarak mücadelelerini örgütlü olarak daha da arttıracaklarına inancımız tamdır.