Öne Çıkanlar Wolverhampton Nottingham Acın Ilıcalı Aktuel Event filiz altın kelebek ödül töreni hakaret paylaşım kurban ayramı tv programı yeni transfer

Bu haber kez okundu.

'Devlet kararlı olsun, tanınma işini bana bıraksın'

** “Hiçbir çözüm, müzakereler sonunda alınacak hiçbir sonuç Kıbrıs Türk Devletinden vazgeçmeyi gerektirecek kadar olumlu olamaz”
** “Türkiye ‘biz KKTC’yi kesin olarak tanıyoruz ve dostlarımızın da tanımasını istiyoruz’ desin Türk Cumhuriyetlerine tanınma işini bana bıraksınlar”
Türkiye Cumhuriyeti (TC) Demokrat Parti Başkanı Namık Kemal Zeybek, müzakerelerden çıkacak hiçbir sonucun KKTC’nin tanınması kadar olumlu olmayacağını kaydetti.
“Devlet haline ulaşmak için nesillerini feda eden topluluklar var. Devlet olmak ne demektir!” ifadesini kullanan Zeybek, KKTC’yi korumanın dünya Türklüğü için de gerekli olduğunu dile getirdi.
KKTC’nin yok olması halinde Türk dünyasının TC’ye itimadının kalmayacağını belirten Namık Kemal Zeybek, tanınma konusunda devletin kararlı olması gerektiğinin altını çizdi. Devlet kararlılığı olduğu takdirde, KKTC’yi Türk Cumhuriyetlerine tanıtma işini kendisinin üstleneceğini vurgulayan Zeybek, “Hodri Meydan” dedi.
Zeybek, tanınmanın önünde engel olarak görülen, BM Güvenlik Konseyi’nin 441 ve 550 no’lu kararlarının anımsatılması üzerine de şöyle konuştu:  “BM denilen kuruluş, birtakım ülke temsilcilerinden oluşan bir nevi dernektir. Çok fazla önemsememek gerekir. Sözgelimi Türk Cumhuriyetleri, komşu devletler, İslam ülkeleri, Avrasya ülkeleri gittikçe artan oranlarda KKTC’yi tanıdığı zaman bu BM kararı haline dönüşür”
Soru: 28. Yılında KKTC’nin geldiği nokta sizin özlediğiniz bir noktamı?
Hayır! Bulunduğumuz nokta benim istediğim nokta değil. Benim istediğim nokta neydi; Şartlar yardım etmiş, dünya dengeleri el vermiş, Rumlar yanlış üstüne yanlış yapmışlar. Yunanistan bu yanlışlara prim vermiş. 1963-74 arasındaki soykırım teşebbüsünden sonra müdahale etmiş ve yine şartlar el vermiş, bağımsız bir devlet meydana gelmiş. Bağımsız devlet kurmak kolay değil ama olmuş. 28. yılda gelinen nokta bu devleti olabildiğince tüm dünyaya tanıtmak ve bunun mücadelesini yapmak olmalıydı.
“TC Hükümetleri tereddütlü davrandı”
TC Hükümetlerinin bu konuda tereddütlü davranmaları, KKTC’de de bu devleti halka çok gören bir takım masallar uğruna, KKTC’yi çok kolay feda eden anlayışlar uğruna, gelinen nokta istenen nokta değil. Bunlar başkalarının acımasıyla olacak konular değil. Bunlar kararla başarılabilecek şeylerdir.
“Hedeflenmeli ve vazgeçilmemeli”
Ancak bir şeyin tamamı hedeflenmeli, elde edilmeye çalışılmalı ve elde edilenin tamamından vazgeçmemelidir. Bardağın dolu tarafından bakacak olursak Kuzey Kıbrıs Türk Devleti vardır. Devlet kendi yöneticilerini seçmek, hür ve bağımsız, demokratik ortamda yaşama imkanına sahiptir. Buna da şükretmek lazım.
“Denktaş türkü mırıldandı”
Soru: Son bir yılda TC- KKTC arasında birtakım gerginlikler yaşandı. Bazı kesimlerin kışkırtıcı atışmalarına her iki ülkenin medyası da karışınca ortaya hoş olmayan bir görüntü çıktı. Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’la hastalığından 12 gün önce yaptığımız bir röportajda, iki ülke arasında yaşanan gerginliğin uykusunu kaçırdığını söylemişti. Sizce bu gerginlik kasıtlı olarak mı yaratıldı?
Bizde dün Sayın Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş’ı ziyaret ettik. Kendisi, büyük devlet adamı, Türklüğün 20. Yüzyıldaki övünç kaynaklarından birisi. Bilincinin ne kadar açık olduğunu görerek yanından ayrıldım. Onun dün söylediği sözleri tekrar ediyorum: “Dikkat edelim. TC ile bizi birbirimizden ayırmak istiyorlar. Bu çok büyük bir tehlikedir. Biz TC’nin himayesi altında varlığımızı sürdürüyoruz. Aramızdaki sıradağlar bizi ayıran değil, birleştiren dağlar olmalı.” Ve birde türkü mırıldandı; “aramızda dağlar, dağlar mı olacaktı” diye. O halde dahi nükte kabiliyetini yitirmemiş.
“Ben ne TC’yi yönetenlerin ne de KKTC’yi yönetenlerin ihanet içinde olacaklarını düşünmüyorum”
Ben ne TC’yi yönetenlerin, ne de önceki dönemde KKTC’yi yönetenlerin bile ihanet içinde olacaklarını düşünmüyorum. Fakat hem TC’yi yönetenlerin, hem de Mehmet Ali Talat’ın birlikte rüya alemi içinde oldukları ve asla gerçekleşmeyecek hedefler peşinde elimizdeki büyük imkanı heba ettiklerini acı bir şekilde görüyor(d)um ancak şimdi uyandıklarını görmekten büyük mutluluk duyuyorum.
Soru: Müzakere sürecinin geldiği noktayı değerlendirebilir misiniz?
Müzakere denilen çalışmanın artık şu noktaya gelmesi gerektiğini düşünüyorum: Birincisi, KKTC vardır ve gerçektir. Bu bir varsayım değildir. Dolayısıyla kabul edilmelidir. Güneyde de bir yönetim vardır. Bu da Güneyin Rum yönetimidir. Asla adanın bütünlüğünü, hukukunu temsil etme hukukuna sahip olmamıştır ve değildir. Bundan sonrası bu iki devletin hukuklarını koruyarak iki halkın komşuluk ilişkileri içinde ve insani hakları esas alarak çatışmadan, çekişmeden, çıkar birlikteliklerini nasıl geliştireceklerini düşünmektir.
Soru: Bu noktada BM’nin Güvenlik Konseyi’nin 441 ve 550 no’lu kararları önümüze çıkıyor. Nasıl tanınacağız?
BM kararları değişir. BM ve tüm uluslar arası kurumlarda kararlar nas/dogma değildir. Dönemin şartlarına göre alınan kararlardır. Sonra o kararlar değişir. BM denilen kuruluş, birtakım ülke temsilcilerinden oluşan bir nevi dernektir. Çok fazla önemsememek gerekir. Sözgelimi Türk Cumhuriyetleri, komşu devletler, İslam ülkeleri, Avrasya ülkeleri gittikçe artan oranlarda KKTC’yi tanıdığı zaman bu BM kararı haline dönüşür. Tüm bunlar olmasa bile hiçbir çözüm, müzakereler sonunda alınacak hiçbir sonuç Kıbrıs Türk Devletinden vazgeçmeyi gerektirecek kadar olumlu olamaz.
Soru: 2004 referandumundaki vaat AB idi. AB için ne kadar taviz verilebilir?
AB bir masaldı, bir rüyaydı, bitti. TC içinde böyle. Bunu ben çok iyi biliyorum. AB’nin TC’yi içine alması mümkün değildir. Almayacak. Ayrıca AB’ye giren ülkelerin başlarına gelenler ortada. Zayıf halkalar birer birer dökülmeye başladılar. İşte Yunanistan, işte İtalya. Hani AB en ileri demokrasiydi? Oradan başlayalım. Yunanistan’da şu anda bir sivil darbe gerçekleşti ve halkın seçmediği biri başbakan oldu. Ekonomi iflas noktasında. İtalya 2’inci sırada. Portekiz sallanıyor. Fransa’dan söz edenler var. Geride kim kaldı, Almanya. Alman halkının AB’den şikayetçi olduğunu bizzat gözlemledim. Avro’nun (Euro) ortak para olmasından Alman halkı muzdarip. İngiltere’yi saymıyorum, İngiltere orada Amerika adına AB’yi denetlemekle görevli. Polonya Truva eşeği. TC hükümeti iktidarını 3’e ayırmıştı. Çıraklık, kalfalık, ustalık. Çıraklık döneminde, müzakere tarihi belli oldu diye davul zurna çaldırdılar. Belediye otobüslerinin camlarına AB bayrağı yapıştırdılar. O zaman Annan Planı kabul edilseydi ne olacaktı halimiz?
“AB uğruna şu palmiye ağacındaki dal bile verilmez”
Yani demek ki, AB’ye girmek uğruna şuradan (ağacı göstererek) şu palmiye ağacından bir dal bile vermek ziyandır. Güzelyurt verilir mi? (Burada bir hikaye anlatıyor) o yüzden orayı verelim, burayı verelim olmaz. Zaten ortada AB diye bir şey yoktur. Daha Anayasasını bile kabul ettiremedi. Zorlama iş olmuyor. AB aslında Katolik ve Protestan birliğiydi. Ortodokslar girince gevşedi. Dolayısıyla bizim için doğrusu KKTC’nin bugünkü durumuna sevinmek, bunu geliştirmek için tedbirler üretmek ve kararlı bir şekilde tanıyan ülkelerin sayısını artırmaktır. Müzakere yapılmasın demiyorum yapılsın ama ben bir sonuca ulaşacağını sanmıyorum.
Soru: Tanınma noktasında kararlılık yeterli mi?
Türkiye kararlılığını ilan etsin, yani “biz KKTC’yi kesin olarak tanıyoruz ve dostlarımızın da tanımasını istiyoruz” desin Türk Cumhuriyetlerine tanınma işini bana bıraksınlar. Hodri meydan. Niye iddialı konuşuyorum? Çünkü o ülkelerin devlet adamlarıyla konuşuyorum. Söyledikleri şu: “TC müzakere yapıyor. Annan Planı diyor. Biz sıkıntıları göze alarak tanıyacağız, TC vazgeçecek!” Pakistan tanıyacaktı. Maalesef Türkiye’den o kararlılığı göremediler vazgeçtiler.
Soru: Diğer tanıyacak ülkeler hangileri?
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan. Özbekistan’ı söylemedim gördüğünüz gibi. Önce Özbekistan’la Türkiye’nin arasını düzeltmem lazım. Bana söylesinler, gideyim getireyim. O kadar emin konuşuyorum. TC kararlı olur ise Yunanistan bile (KKTC’yi) tanır. Kararlı Türkiye’nin 1960’da Londra-Zürih anlaşmasıyla neler sağladığını gördük. Cumhurbaşkanı Rum, yardımcısı Türk’tü. O Türkiye’nin kararlılığının sonucuydu.
Soru: Müzakereler bir sonuca bağlanmazsa TC ve KKTC’nin bir B planı var mı?
Benimki A planı; Kararlı olmak. B, C planı yok. Kararlı olan kazanıyor. Devletimizi korumalıyız bu bir. Tanıtmalıyız bu iki, kalkındırmalıyız bu üç. Kıbrıs, Türk Dünyasının merkezi olabilir. Burada ortak birlik kurulabilir. Kainatta yokluk aleminden varlık alemine ulaşmaya çalışan parçacıklar var. Devlet haline ulaşmak için nesillerini feda eden topluluklar var. Devlet olmak ne demektir! Bunu (devleti) korumak dünya Türklüğü için de gereklidir. KKTC giderse Türk dünyasının TC’ye itimadı kalmaz. Bunu kendileri söylediler. Kazak Prof. Rahman Kul Berdi bana dedi ki; “Eğer siz en yakın kardeşiniz olan KKTC’yi koruyamazsanız bu coğrafyada abroyunuz kalmaz. Abroy itibar, şeref, güvenilirlik demek. Benzeri bir sözü de Kırgızistan büyükelçisi söyledi. O’da abroy kelimesini kullandı. Tam Annan Planının olduğu dönemdeydi. Bu çok ince ve çok önemli bir noktadır. KKTC mukaddes bir devlettir. Bunu korumak gerekiyor. Tanınmak çok önemlidir ama onu değerlendirirken de çok abartmamak lazım. Kıta Çin’i uzun yıllar tanınmadı ama şimdi bırakın tanınmayı Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip üyesi haline geldi. Çünkü, Çin ısrar etti. Taiwan’da tanınmıyor ama var. Dünyada böyle birçok örnek var. Dolayısıyla bu devletin kolay ve ucuz yoldan kazanılmadığı unutulmamalı. Bugüne gelinceye kadar çok acılar çekildi. “Dini devlet, mülkü millet” der atalar. Vatan millet ve devleti din kadar kutsal görürlerdi. Osmanlı’da dine verilen değeri düşünün. Devlette o derece önemliydi.

 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.